MANOLYA ÇİÇEĞİNİN ÖYKÜSÜNDE
İstanbul sokakları şimdilerde manolya çiçekleriyle donanmış.
Hafiften bir rüzgâr esti mi alıp getiriyor bu narin çiçeğin kokusunu size.
Şehrin bazı semtlerinde manolya ağaçlarıyla karşılaştım yürürken.
Güçlü ağaçlar.
Yaprakları da öyle.
Parlak.
Ve çiçekleri.
Muhteşem doğrusu.
Kocaman açıyorlar.
Bembeyaz.
Saflığın simgesi manolyalar.
Zarafetin, asaletin, kadın gücünün simgesi.
Şarkıda diyor ya Zeki Müren:
“Koklamaya kıyamam
Benim güzel manolyam…”
Sevdiğini manolyaya benzetmiş.
Koklamaya kıyamadığı.
“Manolya dokunuca solar” derler.
Yürürken elimin uzandığı yerde görünce dalından tutup inceliyorum.
Solar diye korkup çiçeğine dokunmuyorum tabii.
Oysa öyle bir şey yokmuş.
Diri bir yapısı var çiçeklerinin.
Sadece insan kıyamıyor dokunmaya.
Öyle seyretmelik.
Koklamalık.
Dalında güzel.
Pembe, krem, sarı ve mor tonları da varmış manolyanın.
Anavatanı Güneydoğu Asya ve Kuzey Amerika.
Osmanlı’nın son dönemlerinde Avrupa’dan İstanbul’a getirilmiş.
Önceleri saray ve köşk bahçelerini süslemiş.
Zamanla şehrin bahçelerine yayılmış.
Bugün Marmara, Karadeniz ve Ege’yi süslüyor manolya ağaçları.
Şarkılara, öykülere konu olmaya, aşklara şahitlik etmeye devam ediyor.
***
TRUVA YAYIN GRUBU YOUTUBE KANALIMIZA ABONE OLMAYI UNUTMAYIN...
Logoya tıklayıp Youtube kanalımızı ziyaret edebilir, abone olabilirsiniz