KARANLIĞA GÖMÜLEN BATI VE DOĞU'NUN YÜKSELİŞİ
Karanlık çöküyor Batı üzerine...
Bir zamanlar ışık saçan şehirler, göğe uzanan kibirli kuleler şimdi gölgelerin oyun alanına dönüştü. Parıltılı vitrinlerin ardında çürüyen bir ruh, beton yığınlarının arasında kaybolan bir insanlık... Bu uğursuz ve kudümden yoksun yapının elbette kahrı perişan olup heder olup gideceğini biliyorduk. Ve sonunda, Batı'nın açgözlülüğü, doymak bilmez hırsı, kendi mezarını kazdı. Nasıl da körleşmişlerdi ihtişamlarıyla! Nasıl da sağır olmuşlardı çöküşün ayak seslerine!
“Batı medeniyeti”, bir zamanlar dünyaya hükmeden o güçlü eller, şimdi kendi yarattığı canavarın pençesinde can çekişiyor. Tüketim çılgınlığı, zehirli bir sarmaşık gibi her yanı sardı, kök saldı ruhlara. İnsanlar, anlamsız bir haz peşinde koşarken, gözleri kör, kulakları sağır, ruhlarını kaybetti, değerlerini ayaklar altına aldı. Sanat, yaratıcılığın saf nehrinden koptu, çirkin bir tüketim nesnesine dönüştü; artık müzelerde sergilenen bir cesetten, ruhu çalınmış bir hayaletten farksız. Felsefe ise, derin düşüncenin berrak sularından uzaklaştı ve sığ, anlamsız bir bataklığa saplandı; zihinleri beslemek yerine zehirleyen bir bataklık bu!
Teknoloji ilerliyor, evet ama insanlığı karanlık bir uçuruma sürüklüyor. Daha fazla eğlence, daha fazla uyuşturucu, daha fazla boşluk... İnsanlar, teknolojinin soğuk zincirlerine esir düştü, gerçeklikten kopan hayaletlere dönüştü. Yüz yüze bakmayı unuttular, dokunmayı, hissetmeyi... Sadece ekranların soğuk ışığında var olmayı öğrendiler. Politikacılar ise, yozlaşmanın ve çıkarcılığın simgesi oldular. Halkın sorunlarına çözüm bulmak yerine, kendi ceplerini doldurmakla meşguller. Güç, zehirli bir iksir gibi onları ele geçirdi, vicdanlarını susturdu, insanlıklarını çaldı.
Batı, kendi iç çelişkilerinin ağırlığı altında inim inim inliyor. Bir zamanlar dünyaya ışık saçtığını iddia eden bu kibir abidesi, şimdi karanlığın kucağına gömülüyor. Biz, ışığın doğduğu topraklardan gelenler, kan ve gözyaşıyla sulanmış toprakların çocukları, gözlerimizi ovuşturup görmeliyiz artık bu çöküşü. Yıkılıp giden bu entrikalar çukuru, bu akrep yuvası, bu yozlaşmanın abidesi... Evet, bu çöküşü izliyoruz ve ibret alıyoruz. Çünkü biliyoruz ki, Batı'nın çöküşü, tüm dünyayı etkileyecek bir felaketin habercisi. Ama aynı zamanda, bu karanlıkların arasından doğacak yeni bir şafağın da müjdecisi...
Bu çöküşün yankıları, tarihin tozlu sayfalarında yankılanacak. Gelecek nesiller, Batı'nın ihtişamlı makineler sayesinde yükselişini ve hazin düşüşünü ibretle okuyacaklar. Bizlerse, bu trajedinin tanıkları olarak, üzerimize düşen görevi yerine getirmeliyiz. Batı'nın küllerinden doğacak yeni dünyanın temellerini atmalıyız. Adalet, insanlık ve merhamet üzerine kurulu bir dünya...
Ey hainler, alçaklar, batının vatansız mukallitleri! Sıyrılın esaretinizden, açın gözlerinizi ve görün karanlığı delen o ihtişamlı yıldızı. Duyun artık köklerin derin feryadını, atalarınızın bin yıllık büyük ve ihtişamlı medeniyetler kurduğu bu topraklarda. Sizi değiştirdiler, bir ucubeye, bir zombiye çevirdiler. Ruhsuz, mefkûresiz bir ayyaşa dönüştürdüler. Bir tekmede siz atın o tek dişli soysuz canavara! Kurtulun o esaretten, o zihin bulanıklığından!
Geçtiğimiz üç yüzyılın hatalarından ders alarak, yeni bir başlangıç yapalım. Doğu'nun kadim bilgeliği, yeniden kurulacak medeniyetlerin müjdecisi olarak bu yeni dünyanın yolunu aydınlatacak. Bu elbette kolay olmayacak. Karanlık güçler, her zaman olduğu gibi, bu yeni düzeni engellemeye çalışacaklar. Ancak biz yılmayacağız, umutsuzluğa kapılmayacağız. Çünkü biliyoruz ki insanlık, her zaman karanlıktan aydınlığa doğru yol almıştır. Bu karanlık tabloda bir umut ışığı görüyoruz. Batı'nın küllerinden doğacak yeni bir dünya...
Nuh'un Gemisi”nin karaya vurduğu bu kadim Anadolu topraklarında, daha adil, daha insancıl, daha yaşanabilir bir dünya için yeniden bir başlangıç yapalım.