ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 27-06-2024 23:33   Güncelleme : 27-06-2024 23:59

Kafesteki Anahtar / Yadigar Uyar Özyapan

Yazan: Yadigar Uyar Özyapan -KAFESTEKİ ANAHTAR

Kafesteki Anahtar / Yadigar Uyar Özyapan

KAFESTEKİ ANAHTAR

Dışarıda gök boşalmış gibi yağmur yağıyordu. Ayla, adeta her damlanın kalbinde bir iz bıraktığı hissiyle, var gücüyle koşuyordu. Sokaklar ıssızdı, sadece rüzgârın fısıltıları ve yağmurun sesi eşlik ediyordu ona. Islak saçlarını yüzünden çekiştirerek resim kursuna doğru ilerliyordu; bu yeteneğini yıllar sonra fark etmişti ve geç kalmak istemiyordu. Resim hocası Nevin Hanım çok tatlı ve sakin bir kişiliğe sahipti. İnsanlarla konuşurken gözlerinin içine bakar ve gülümseyerek sakin sakin konuşurdu. Onun dersinden son derece mutlu çıkıyordu.

Atölyenin girişindeki saate baktı ve; “Oh, yetiştim!" diyerek hızla odaya daldı. Herkes yerine oturduktan sonra Nevin Hanım bir resim çıkarıp şövalenin üzerine yerleştirdi.

"Evet, bugünkü çalışmamız bu resim üzerine. Önce iyice bakın, resmin size ne hissettirdiğini düşünün, daha sonra resmetmeye başlayın. Acelemiz yok, resmin aynısını yapmak zorunda değilsiniz; size neler hissettiriyor, önce onları düşünün. Resim yapmak, şiir hatta hikâye yazmak gibidir. Renkler ve çizimler aracılığıyla duyguları ifade etmenin bir yoludur," dedi ve gülümseyerek devam etti; “Bir ressam, tuvale aktardığı her detayla bir hikâye anlatır; renklerin derinliği,  düzeni ve her fırça darbesiyle bir duygu veya düşünceyi iletebilir. Sadece bir resim yapmayacaksınız, duygunuzu katarak hikâyenizi yazacaksınız."

Ayla, resme dalmış, adeta içinde kaybolmuş gibiydi. Resimde günün ilk ışıkları henüz gökyüzünü aydınlatmamıştı. Uzakta, dolunay batmak ile doğmak arasında, bir an için gökyüzünde asılı kalmış gibiydi. Kurumuş bir ağacın dallarında, eski bir kafes asılıydı. Kafesin içinde genç bir kız, derin düşüncelerle sessizce oturuyordu. Kafesin dışındaki dünya ise hayat doluydu. Kuşlar, özgürlüğün tadını çıkararak gökyüzünde süzülüyorlardı.

Bu manzara ona kendi çocukluğunu hatırlattı. Babasının kendisine ve annesine sürekli söylediği “Olmaz, el alem ne der." sözleri çınladı kulaklarında. Anneciği biraz süslü bir şey giyse, "Çıkar onu, el alemi güldürme kendine." diye çıkışırdı. Babasını bu kadar korkutan el alemden hiç hoşlanmamıştı. Hiç görmediği bu el aleme küçücük aklıyla kocaman dev bir adam görüntüsü vermişti bile. Sokakta oyun oynarken, "Babacığım, elalem oynamama bir şey demez değil mi?" diye sormuştu.

Yıllar geçti, Ayla büyüdü ve neşeli bir genç kız oldu. Ancak el alem baskısı artarak devam etti. Bu defa annesi de katılmıştı. “Kız kısmı bu kadar gezmez, bu kadar süslenmez, hele hele erkeklerle hiç muhatap olmaz, elalem ne der.” Her sabah, gökyüzünün renklerinin değişimini izlerken, içindeki özgürlük arzusu daha da güçleniyordu. "Neden?" diye düşündü kız. "Neden beni bu kafese hapsediyorlar? Kim bu 'elalem' ve neden onlardan bu kadar korkuyorlar?"

Bir gün, ailesine karşı çıkarak, “Yeter, yeter artık! Kim bu elalem? Etrafımızdaki insanlar değil mi? Benim hayallerime karışamazlar. Ben okumak, gezmek, süslenmek, hayatı keşfetmek istiyorum. Ayıpsa benim ayıbım, ben onlara karışıyor muyum?” diye bağırarak odasına kilitlemişti kendini. Günlerce odadan çıkmadığını ve annesinin; “Kızım, ne olur biraz yemek ye, tamam aç kapıyı, gel konuşalım." dediğini hatırladı. Annesine hiç kıyamadığını hatırlayan Ayla, odadan sessizce çıkıp babasının yanına gitmişti. Babası; “Haklısın yavrum, biz de böyle gördük, böyle büyüdük, sıyrılamadık bu el alem korkusundan. Bundan sonra biz de seninle birlikte aşarız inşallah." diyerek anlayışla konuşmuştu. Babacığının sonunda onu anlamasıyla birlikte, içindeki özgürlük arayışı daha da güçlenmişti. Artık kararlarını kendi değerlerine göre vermeye başlamıştı.

Nevin Hanım’ın sesiyle anılarından sıyrıldı ve dersten çıkma zamanı geldi. Ayla eve geldiğinde, kapıyı açar açmaz sevgili eşi Serdar'ın sıcak karşılamasıyla karşılaştı. Eşine sarıldı, yıllardır görmemiş gibi. Serdar; “Ne oldu hayatım, kötü bir gün müydü?” diye sorunca, “Değil aslında, ama biraz sarsıldım.” diyerek dersteki durumu anlatmaya başladı.

Serdar; “Çok haklısın canım." diyerek sakin sakin anlattıklarını dinledi. Ayla'ya psikolog olan eşiyle konuşmak iyi gelmişti. Ne zaman uyuduğunun farkında değildi.

Rüyasında gördüklerinin etkisiyle derin uykusundan sıçrayarak uyandı. Heyecanla kocasına dönerek, “Serdar, inanılmaz bir rüya gördüm." dedi. Rüyasında resimdeki genç kızın yerinde olduğunu anlattı. Kafesin içinde hapsedilmiş, özgürlüğünü ve hayallerini gerçekleştirme arzusuyla yanıp tutuşuyordu. Bir kuş, kanatlarını hafifçe çırparak, avucuna küçük bir anahtar bıraktı. Şaşkınlık ve sevinçle anahtarı aldı, kalbi heyecanla çarparken kafesin kilidini açtı. Kafesin kapısı gıcırdayarak açıldığında, derin bir nefes aldı ve dışarı adım attı. Toprağın kahverengi ve ot karışımı dokusunu ayaklarının altında hissetmek, ona özgürlüğün ne kadar değerli olduğunu hatırlattı.

Serdar dikkatlice dinledi; “Bu rüya bana, senin hala o travmayı atlatamadığını gösteriyor. Bu görüntü, toplumumuzda 'elalem' korkusuyla hapsedilmiş kişilerin durumunu yansıtan güçlü bir olgu olarak karşımıza çıkıyor." dedi. Öğrencilerine ya da hastalarına anlatır gibi konuşmasına devam etti.
"'Elalem', toplumun genelinde yerleşmiş ve insanların hayatlarına yön veren görünmez bir baskıdır. Aileler, çocuklarını yetiştirirken, bireylerin kendi hayatlarını yaşarken sürekli bu görünmez baskının kurallarına uymaya çalışırlar. 'Elalem ne der?' sorusu, insanların en temel istek ve arzularını bile bastırmalarına neden olabilir. Senin ailenin yaptığı gibi, genç bir kızın süslenmesine, gezmesine, okumasına izin verilmemesi, bu korkunun örneklerinden biridir. Toplum olarak, 'el alem' baskısını aşmak, herkesin özgürlüğüne ve haklarına saygı duymak zorundayız." dedi. Ciddi ciddi anlatırken parmağını sallayarak, "Ancak özgürlük derken, başkalarının düşüncelerinin de tamamen göz ardı edilmemesi gerektiğini söylemem gerekli. Elbette başkalarının hakkımızda düşündükleri önemli olabilir, fakat bu düşüncelerin güzel bir dille ve yapıcı bir şekilde ifade edilmesi gereklidir. Özgürlük adına fütursuzca bir yaşam sürmekten bahsetmiyorum; özgür olurken de görgü ve ahlak kurallarına uymak gereklidir. Bu, sadece 'elalem' için değil, kendimize duyduğumuz saygı içindir." dedi.

Ayla gülerek; "Haklısın doktorcuğum ama bana da başka bir fikir verdi. Rüyamdaki kuş, kafesi açmam için bir anahtar verdi. Bu anahtar hoşgörü olmaz mı? Hoşgörü bazı durumlarda, elalem baskısı altında olduğumuzda, ki bu elalemin içine biz de giriyoruz, kendimizi bu baskıya uyum sağlamak zorunda hissedebiliriz. Hoşgörü ise bu baskıyı azaltmanın ve insanların farklılıklarını kabul etmenin bir yolunu pekâlâ gösterebilir. Herkes önce kendi içindeki elalemi görürse o zaman toplumsal olan bu yarayı iyileştirebiliriz." derken gözleri ışıl ışıldı. Serdar, karısına sevgiyle sarılarak; "Şimdi sen de haklısın canım." dedi.

Artık Ayla'nın Nevin Hanım’ın gösterdiği resme yazacağı bir hikâyesi vardı ve bu resmi bir an önce tamamlamak istiyordu.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi