İNCİ TANEM
“Epey zaman oldu seni görmeyeli. Sanma ki seni unuttum! Sen gittiğinden beri, gecem gündüzüme karıştı. Gündüzlerim haram, gecelerim zindan oldu. Kader, hayatımın üstüne siyah bir çuha ördü. O zaman, bu zaman hâlâ ışığı göremedim. Işık kaynağım yalnız sensin, hep sen oldun ve öyle kalacaksın. Kilolarımdan şikâyet ederdin ya! Bak! Nasıl da zayıfladım. Senin yokluğunla iğne ipliğe döndüm. Tam da senin istediğin gibi biri oldum. Beni görsen tanımazsın artık. Kendimi gömeli çok oldu bu satırlara… Benden geriye, yalnız sen kaldın. Senden ise geriye kalan koca bir sonsuzluk… Geçenlerde Zeki’yi gördüm, hani seni başka biriyle aldatan oğlanı. Yanımdan geçerken göz göze geldik, utandı.
Bir suçlu gibi başını öne eğdi. Yüzü kızardı, bir selam bile vermeden usulca sessiz sedasız yanımdan ayrıldı. Senin sevdiğin zeytinyağlı dolmaları artık hiç pişiremiyorum. Dolmaları saracak ne takatim ne de bir sabrım kaldı. Kavuşacağımız zamanı iple çekiyorum. Yeter ki sen gel, inci tanem!
Babanı hiç sorma; yine zorbalık ve hovardalık peşinde. Ne hali varsa görsün onu hiç umursamıyorum artık. Evi otel gibi kullanıyor. Yine içiyor, içip içip bir köşeye sızıyor, sızdığı yerde sanki sonsuzluğa karışıyor. Sonra telefonuna kadınlardan sürekli mesajlar düşüyor. Zahmet edip kadınların telefonlarını eskisi gibi Ahmet Usta, elektrikçi Tahsin diye yazmıyor. İyice boşladı artık bizi. Tekmeyi çoktan vururum da babanı ne kadar sevdiğini biliyorum. Düşündükçe onu kapı dışarı etmekten kendimi men ediyorum. Diyorum ki, “Yakışmaz bu sana, bunu kızın da istemezdi nasılsa” vazgeçiyorum sonra. Biliyorum ki, hiç kimsesi yok, sokaklarda ser sefil ve bir çare dolaşacak. O zaman diyorum; “Ne hali varsa görsün” Nitekim yalancı bir dünya. Bugün varız, yarın yokuz. Yaşadığı kadar yaşasın yanımda, bana bir zararı yok. Kadınlık duygularım seninle birlikte çekti gitti, geriye annelik duygularım kaldı. Şimdi bana Karabaş’ı soracaksın, sen gittiğinden beri çok mutsuz aynı benim gibi. Devamlı senin yatağında yatıp, yastığına sarılıyor, anlayacağın babandan daha sadık inci tanem!
Senin ahretliğin Zübeyde, geçenlerde ikinci bebesini doğurdu. Kocasıyla mutlu, evine düşkün bir adam maşallah… Hiç boş bırakmaz beni. Zübeyde illa ki yanında gelirken bir şeyler getirir. “Hemen bir çay demleriz yanına” der hamaratça. Sen gittiğinden beri boş bırakmadı beni. Ne vefalı kızmış, boşuna senin ahretliğin olmamış. Bir müddet sonra sessizce öylece dururuz, sessizliği büyük kızının “Anne” diye seslenişi bozar. Öyle ya! Dalar gideriz çok uzaklara. Kardeşin Çağlar, doktor olmaya karar verdi, üniversiteye hazırlanıyor. Canla başla çalışıyor, ne arkadaşı var, ne de bir eğlencesi. Yalnız seninle olduğu gibi onunla oturup konuşamıyorum. “Selam” deyip odasına geçiyor, ben yine de memnunum bu durumdan. Okusun hayatını kurtarsın. Dedenden kalan evleri kiraya verdim, kiracılar kiraları düzenli ödüyorlar da, kardeşini rahatlıkla okutabiliyorum. Yoksa babana kalsa, serseri olurdu sokaklarda inci tanem!
“Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar” demişler. Ne de doğru söylemişler. Hani o güvendiğin çocuk var ya, Kadir. Sanki dünyada başka kız kalmamış gibi gitti de, senin en samimi arkadaşın Hülya ile utanmadan evlendi. Sana söylüyordum ya; “Bu sarı çıyana benzeyen Hülya ile samimi olma, seni çok kıskanıyor” diye. Hiç dinlemiyor, inanmıyordun bana. “Aman anne! Her şeyi de böyle abartırsın” diyordun da başka da bir şey söylemiyordun. Bak! Gördün mü nasıl da arkandan kuyunu kazdılar. Dökülen bunca gözyaşının ardından sanki mutlu mu olacaklar? Boşver onları da, bahçemde senin en çok sevdiğin çiçekleri yetiştiriyorum artık. Gerçi bunlar yaz çiçekleri ama olsun. Ne çok severdin karanfilleri, onları kokladıkça “Anne şerbet içiyorum sanki ” derdin. Karar verdim tüm bahçeyi, boydan boya renkli karanfillerle donatmaya. Onlara bakınca seni görmüş gibi oluyorum kızım. Karanfilleri kokladıkça seni kokluyor sanıyorum. Nasılsa kardeşinde doğru yolda, bir şekilde kurtaracak hayatını. Benim sana olan hasretliğimse her gün büyüdükçe büyüyor omuzlarımda.
Bitsin bu hasretlik diye yalvarıyorum Tanrı’ya. İnci tanem, gerçi hiç ayrılmak istemem yanından, evim gibi burası, şimdilik öpüyorum gözlerim yaşlı, kocaman mezar taşından.”