İlerlemek Zorunda Olan Yolcu
İnsan olarak hayatımızda birçok birbiriyle bağlantılı, sebep-sonuç, amaç-sonuç bildiren cümleler kullanırız. “Akşam maç izlemek için işten erken çıkacağım.” Veya “Direksiyon hakimiyetini kaybettiği için araba şarampole yuvarlandı.” İlk cümle ‘amaç-sonuç “; diğeri de “sebep-sonuç “ bildiren cümlelerden…
Şöyle bir şey var ki, tüm cümlelerde bu ikisinden birini ifade etmeyi amaçlarız. Hayatımızda belki de hiçbirimizin kullanmak istemediği, korelasyon bildiren bir kelime vardır. Pişmanlıklarımızı, üzüntülerimizi, hayal kırıklığımızı tercüme eden tek bir sözcükten oluşan, sonuçları altında hepimizin ezildiği...
Öyle bir tesiri var ki; hayatımızdan, dilimizden ve kafamızın içinden hepimizin atmakta hemfikir olacağı sözcük… O sözcüğü şöyle tarif edelim: “kullanmak zorunda olmaktan korktuğumuz, nerede ve hangi zamanda kullanılırsa kullanılsın, hem bireysel hem de toplumsal açıdan olumsuz etkilerini iç âlemimizde ve dış dünyamızda iliklerimize kadar hissettiğimiz, soğuk duş aldıran, tabiri caizse, baş belası bağlamsal sözcük… Hayatımızın her alanında karşılaşabileceğimiz, genellikle olay yaşandıktan ve ardından genellikle treni kaçırdıktan sonra koşarak yetişemeyeceğimiz, kara bulutların her zaman üzerimizde olduğu dönemlerde şikayet ettiğimiz sözcelerdendir. İşte günlük yaşamımızda karşılaştığımız bu olaylara birkaç örnek:
1) Başarısızlık Dönemleri: İnsan olarak her zaman hayat için mücadele vermek zorunda kalırız. Benliğimiz, ailemiz ve statü elde edebilmek gibi amaçlar bunların başlıca faktörleridir. Bir öğrencinin “keşke” dediği dönem genellikle çalışmadan girdiği sınavlardan hemen sonra olur. Öğrenci sınava çalışmaz, kötü bir puan alır. Ailesine, arkadaşlarına ve en önemlisi kendine karşı hep suçluluk psikolojisi içinde pişmanlık duyar.
2) Sağlık Problemleri: Günümüzde gözardı ettiğimiz önemli konuların başında sağlık gelir. Bu alandaki pişmanlığımız çoğu kez iş işten geçtikten sonra olur. Kullandığımız bir sigaranın içindeki karbonmonoksit, amonyak, katran ve bağımlılık yapan “nikotin” gibi maddeler akciğer rahatsızlıkları ve ses bozukluğu başta olmak üzere birçok sağlık problemlerine yol açar. Maalesef sigaranın zararı uzun bir süre sonra görüldüğü için, insan başlarda pek de ehemmiyet vermez. Ancak sigaranın zararı “damlaya damlaya göl olur.” atasözü gibidir. Bu gölün farkı ise kirli ve pis suların oluşturduğu damlacıklardan meydana gelmesidir.
3) Tartışma: Çoğu zaman aile içinde, arkadaşlarımızla birlikte veya trafikte insanlarla tartışma içine gireriz. Kimi zaman bir trafik kazası, kimi zaman miras meselesi gibi nedenlerle… Olay öyle noktalara gider kiya bir insanın kalbini kırarız veya daha uç noktada insan hayatının son bulduğu çizgilere kadar gidebilir bir tartışma… Peki ya sonrası?
Sonrasını hiçbirimiz düşünmek istemeyiz; hissetmek istemeyiz ondan sonraki saatleri...
Pişmanlıklarımızın, gözyaşlarımızın veya sayıp dökmelerimizin geri döndürülemeyeceği zirve noktadır orası… Bu yüzden tartışma konularında daha az “keşke” diyebilmek soğukkanlı olabilmeyi, olayların öncesini ve sonrasında bardağı taşırması sonrası yaşanabilecek sıcak saatleri düşünerek hareket etmeyi gerektirir. Bazı bugünlerin “dün”e geri dönebilecek trenleri yoktur. Tren bir defa duman tüttürdü mü, o yangına su taşıdığımızı düşünürken, farkında olmadan benzin taşıyor olabiliriz.
Hayatın içinde hepimizin girdiği yer altında yolculuklar bulunmaktadır. Şimdi bu satırları yazarken geçmişte kaçan trenlerimiz aklımıza gelmiş olabilir. Belki de geri dönüşü olmayan bu yolculuklar, ileride daha güçlü olmamız adına ayağımıza takılan küçük taşlar da olabilir. Ama yine de o biz ondan kaçmaya çalıştıkça gömleğimize daha pek yapışan ruhsuz renkle mücadele etmek, bizim varlığımıza varlık katan bir obje olabilir. Onu hayatımızdan uzak tutmaya çalışmak belki de bizim “varlık değeri” olarak adlandırdığımız o ütopik dünyamıza da zarar verecektir. Her zaman için “yolcu” olmak, “ulaşmış yolcu” olmaktan daha iyidir. Hayatı değerli kılan da, “keşke” ile “memnun” kaldığımız yolculuklarda mola verdiğimiz duraklardaki anılarda gizlidir.