İLAHİ ADALET
Mehmet ailenin tek çocuğuydu. Annesi onun üzerine çok titrerdi. O gün, her zamanki günlerden biri olarak başlamıştı.
Annesi ile birlikte cemaat olarak, birlikte sabah namazını kıldıktan sonra işe gitmek için hazırlanıyordu. Kendisine kahvaltı hazırlayan annesiyle şakalaşarak, muhabbetli bir şekilde kahvaltı yaptı.
Annesinin hayır duasını aldıktan sonra vedalaşıp işe gitmek üzere sokağa çıktı.
Sabahın yedisiydi.
"Gün yeni aymıştı."
Birileri için işten dönüş, birileri için ise işe gidiş vakti içinken; kimileri içinde avare dolaşıp, amiyane tavır ile gece kulübünden çıkıp evin yolunu bulabilme haliydi.
Onlardan biri de Serkan'dı.
Serkan'ın en yakın arkadaşının o gün doğum günüydü. Serkan, arkadaşları ile bu gece meyhanede felekten bir gece geçirmiş, gün ağarana kadar da gezip eğlencenin dibini bulmuştu. Ayakta duracak hali yoktu.
Zil zurna sarhoş olmuş ve bu haldeyken valenin; "taksi çağıralım mı abi? Bu halde araba kullanamazsınız." demesine rağmen, taksiye binmeyip arabasıyla evine dönmek üzere yola çıkmıştı.
Serkan ile Mehmet'in kaderi, bir otobüs durağında birleşecekti.
Mehmet otobüs durağına varmış, yedi buçukda onu almaya gelecek olan servisi bekliyordu. Bir taraftan da çok sevdiği nişanlısı Gonca'ya, günaydın mesajı atmakla meşguldü.
"Günaydın sevgilim."
"Günaydın aşkım."
Birbirlerine kalpler çiçekler ile bol emoji dolu mesajlar gönderirken ikisinin de yüzüne gülümseme yerleşmişti ki...
"Patttt...."
diye bir ses ve Mehmet, kendini havada takla atıp yere düşerken buldu.
Kımıldayamıyordu...
Yardım isteyecek, ses çıkaracak gücü, hali kalmamıştı.
Ama dudaklarından cılızca çıkan bir sesle; "Lütfen yardım et." dedi, göz ucuyla direksiyon hakimiyetini kaybedip otobüs durağına daldıktan sonra arabadan inip ona bakan çocuğa..
O cılız sesi de kesildi. Gözünden film şeridi gibi ailesi, sevdikleri, nişanlısı geçerken celladına son kez baktı ve orada son nefesini verdi.
Arabadan inen genç çocuğun beti benzi atmıştı. Sağa sola baktı, kimse yoktu. Arabasına atladığı gibi oradan uzaklaştı.
Mehmet'i yol ortasında yatarken bulanlar, ambulansı aradı ama çok geç kalınmıştı.
Acılı ailesine, sevenlerine ve de nişanlısına ulaşıldı.
Gonca'sı genç yaşta soldu. Hayalleri yarım kaldı..
Tüm sevenleri ölmeden mezara girmişken tek tesellileri adaletti. Adaletin yerini bulması idi.
Serkan'ı, varlıklı ailesi apar topar yurt dışına kaçırdı. Adaletten kaçtı, kaçırıldı. Yeni bir hayat kurdu. Okulu, işi oldu. Sonrada evlendi. Çoluk çocuğa karıştı.
Mehmet'in ailesi hukuk mücadelesini sürdürmeye devam etti. Onları ayakta tek tutan buydu. Mehmet'in kanının yerde kalmaması ve adaletin tecelli etmesi.
Aradan on yıl geçmişti.
Mehmet için adalet ararken, dava zaman aşımına uğradı ve rafa kaldırıldı.
Serkan da bunu duyunca, memleketi Türkiye'ye döndü.
Ve ayakları onu gece yarısı, olayın olduğu yere çekti.
Gençlik hatası olarak yaptığı kazayla, bir hayatın sonunu getirmişti. O anı tekrardan yaşadı. Yıllardır süren o vicdan muhasebesi ve Mehmet'in yardım isteyen son bakışı takılı kaldı gözlerinde.
Arabadan indi, yolun ortasına geldi. İşte tam da buraya takla atıp düşmüştü Mehmet. Bir süre öyle dona kaldı. Ne ileri ne de geri gidebiliyordu...
Ve gecede, bir tırın acı fren sesi yankılandı. Serkan 'ı aynı yerde hayattan kopardı..
Acı telefon bu sefer, Serkan'ın annesi, sevdikleri ve ailesi için çalıyordu.
Adalet bazı durumlarda güçsüz ve çaresiz kalıbda bazen zamanında işlemese de ilahi adalet, er ya da geç her daim yerini bulurdu.
Adalet, yeryüzünde Allah'ın terazisiydi.
Kulun adaleti şaşar ama Allah'ın adaleti şaşmazdı!
Edirör: Ümmügülsüm Hasyıldırım