ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 18-10-2025 17:36   Güncelleme : 18-10-2025 17:39

İklim ile Rüzgâr / Marziye Yumak

Yazan: Marziye Yumak -İKLİM İLE RÜZGÂR

İklim ile Rüzgâr / Marziye Yumak

İKLİM İLE RÜZGÂR

Sabahın ilk ışıkları, şehrin gri sokaklarına altın bir perde gibi düşüyordu. İklim, her zamanki gibi pencerenin önünde durup aynada saçlarını düzeltti. Özel okulun lacivert forması, üzerinde muntazam duruyordu. Altın bileklikleri, babasının yurt dışından getirdiği küçük bir armağan… Her şey kusursuz görünüyordu –tıpkı onun alıştığı hayat gibi.

Aşağıdan motor sesi duyuldu. Şoförleri Rüzgâr, arabayı çoktan kapının önüne getirmişti. İklim, çantasını omzuna taktı; annesinin, “Derslerine dikkat et canım” deyişine pek kulak asmadı ve merdivenleri hızlı adımlarla indi.

Rüzgâr, kapıyı sessizce açtı. Başını hafifçe eğip “Günaydın İklim Hanım,” dedi. İklim kısa bir “Günaydın,” demekle yetindi, telefonuna gömülüp arka koltuğa oturdu. Motor sesi sabahın sessizliğinde yankılandı.

Rüzgâr göz ucuyla aynadan genç kıza baktı. Her sabah aynı şey olurdu: O, sessizce sürerdi; İklim, müzik dinler ya da mesaj yazardı. Ama Rüzgâr’ın kalbinde her gün biraz daha büyüyen bir şey vardı –adı konmamış, söylenmemiş bir sevda.

Günler birbirini kovaladı. Rüzgâr, her sabah İklim’i okula götürüyor her akşam aynı sessizlikle eve bırakıyordu. Ama okulda işler değişmişti. İklim’in yakın arkadaşları Derin, Sude ve İkra Rüzgâr’ı fark etmişti.

“İklim,” dedi Sude bir gün, teneffüste heyecanla, “Şoförün var ya… adı neydi… Rüzgâr mı? Ayy çok karizmatik biri!”

Derin hemen atıldı: “Evet ya, ne olur bir gün tanıştırsana bizi! Hem yakışıklı, hem de çok gizemli.”
İklim’in yüzü bir anda dondu. Kalbi garip bir şekilde sıkıştı.

“Tanıştıracak bir şey yok,” dedi kısık bir sesle. “O sadece bizim şoförümüz.”

Ama o “sadece” kelimesi, boğazına düğümlenmişti aslında. Çünkü her sabah Rüzgâr’ın aynadan bakışları kalbine değiyordu. Onu fark etmemeye çalışsa da kalbinin içinde bir fırtına büyüyordu.
Rüzgâr da farkındaydı bu değişimin. İklim arabaya bindiğinde sessizliği daha uzun sürüyor ama aynalardaki bakışlar daha derinleşiyordu. Bir sabah İklim, okulun kapısına vardıklarında Rüzgâr’ın etrafında birkaç kızın gülüşerek konuştuğunu gördü. O an kalbi, sanki içten bir sızıyla burkuldu. Ne diyeceğini bilemedi, ne hissettiğini de.

O gün hava griydi. Bulutlar, şehrin üzerinde ağır ağır yürüyordu; sanki gökyüzü bile bir şeyleri saklamak ister gibiydi. Rüzgâr, direksiyonu tutarken kalbi hızla çarpıyordu. Artık içinde taşıdığı duygular, sessizliğe sığmıyordu.

İklim, camdan dışarı bakıyordu. Ama bu kez Rüzgâr aynadan onun gözlerine baktığında İklim de bakışını kaçırmadı. O an, zaman bir anlığına durdu.

Okulun önüne geldiklerinde Rüzgâr arabayı durdurdu ama motoru kapatmadı. Sanki motorun titremesi, kalbinin atışıydı. Dudakları aralandı, sesi kısık ama kararlıydı:
“İklim… Ben artık susamıyorum.”

İklim şaşkınlıkla ona döndü.
“Ne demek istiyorsun Rüzgâr?”

Rüzgâr derin bir nefes aldı.

“Seni gördüğüm ilk günden beri içimde bir rüzgâr esiyor. Her gün seni bırakıyorum ama kalbimi bırakamıyorum arkanda. Biliyorum… yanlış belki, imkânsız belki… Ama seni seviyorum İklim.”

İklim’in nefesi kesildi. Bir an hiçbir şey diyemedi. Sonra gözlerini kaçırarak fısıldadı:
“Rüzgâr… Bizim dünyalarımız çok farklı. Senle ben… Geceyle gündüz gibiyiz. Aynı gökyüzüne bakarız ama hiç kavuşamayız.”

Rüzgâr başını eğdi. Sanki bir rüzgâr geçmişti içinden, her şeyi alıp götürmüştü.

“Belki öyle” dedi kısık bir sesle, “Ama bil ki ben hep o gökyüzüne seninle bakacağım.”

İklim, hiç cevap veremeden arabadan indi ve arkasına bile bakmadan yürüdü. Yağmur hafifçe yağıyordu; saçları ıslanmış, kalbi karmakarışıktı. Eve gidip yalnız kaldığında Rüzgâr’ı düşündü durdu. Onu kaybetmekten korkuyordu.

Rüzgâr da sessizliğinde kendi savaşını veriyordu. Diğer kızların ilgisi… Gepsi bir yana, kalbi sadece İklim için atıyordu. Her ne olursa olsun, onsuz yapamayacağını biliyordu.

O an İklim karar verdi. Ayakkabılarını giyip koşar adımlarla Rüzgâr’a doğru gitti. Arabayı gördüğünde kalbi bir kez daha hızlandı.

“Rüzgâr!” diye seslendi, nefes nefese.

Rüzgâr başını çevirdi ve gözleri ışıldadı.

İklim durmadı, ona doğru koştu ve kendini onun kollarına bıraktı.

“Seni seviyorum,” dedi İklim, sesi titreyerek ama kararlı.

Rüzgâr gülümsedi ve sıkıca sarıldı:
“Ben de seni… hep sevdim, İklim.”

Yağmur damlaları arabaların üzerini ıslatıyor, ama onlar sadece birbirlerinin varlığında ıslanmıyordu. Dünya bir an durmuş gibiydi; sadece kalplerinin sesi duyuluyordu.

O an, gece ile gündüz, uzak dünyalar, sessizlik ve korkular…

Hepsi artık anlamsızdı.

Çünkü İklim ve Rüzgâr, birbirlerinin ellerinde bulmuştu kendilerini.

Ve ilk aşk, en doğru zamanda, en doğru şekilde kavuşmuştu.

***

 

EditörEditör