ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 09-04-2025 15:48   Güncelleme : 09-04-2025 17:51

İki Beden Tek Yürek / Aydın Hanzala

Aydın Hanzala -İKİ BEDEN TEK YÜREK

İki Beden Tek Yürek / Aydın Hanzala

İKİ BEDEN TEK YÜREK

Dilşah büyüdükçe geriye gidiyordu düşünceleri... 
Gelişmeden değişen bu çağın buhranı boğuyordu onu. 

Zaman zaman nefes almak, ruhunu dinlendirmek için gözlerini kapatıyor, geçmişe dalıp gidiyordu düşünceleri…

Eski zamanların masum samimiyeti yoktu bu yeni çağda. Eskiden sevdalar kutsal kabul ediliyor, sevenlerin yürekleri yücelik taşıyor, sevilenler zarif düşünceli olabiliyordu. Bu sebeple eskiye özlem duyuyordu Dilşah.

Dilşah, adı ile müsemma olamayan bir yürek taşıyordu. Çünkü, onun da yarım kalan bir hikâyesi vardı. Geç gelen bir aşkın nârına düşmüştü. Kaderine vuslatı olmayan bir sevda yazılmıştı.

Sevdiği kadar sevilen Dilşah, zamanın “Anna Karenina'sı” gibiydi. Kader, yeryüzünde onun aşkına yer vermemişti. Yusuf'la dolu bir yürek taşıyordu Dilşah. 

Sevdaların en acısı, belki de kavuşmadan mecburi ayrılık olanıdır. Dilşah; bu ayrılığın verdiği zehir ile hastalanmış, bakıma muhtaç hale gelmişti.
Bu hastalık sürecini yaşarken geriye giden düşünceleri onu Yusuf'uyla buluşturuyor, mâziyi yad ederek huzur buluyordu. Yusuf'suz bir ânı geçmeyen Dilşah'ın yüreğindeki sevdası, katran karasına dönüşüyordu.

Yusuf, aşkın ne olduğunu Dilşah'ı sevdiği gün anlamıştı. 

Bu aşk, denizin kıyısında yüzerken yavaş yavaş sahilden uzaklaşmaya benziyordu. Bu aşk denizinde yüzen Yusuf, kendini birden denizin ortasında görmüş, Dilşah'a duyduğu aşk, onun her yanını kaplamıştı.

Dilşah'sız kalan Yusuf, kaleme sarılır ve ona olan sevdasını bir şiire dökmeye çalışır:

"Ey benim gönlümün zarif çiçeği!
Yok ki lugatımda seni sevmenin tarifi.
Nasıl anlatayım, nasıl yazayım sana olan sevgimi? 
Bakışların kurşun gibi delerken yüreğimi, 
Dilşah diyerek haykırıyorum adını.”

Kalem elinden düşer, gözyaşlarıyla ıslanan kâğıda bakar: “Dilşah'ım, şiire ortak oldu gözyaşlarım" der ve susar... 

Dilşah, acılarını dindirmek için eski eşyalarla dolu bir odanın içinde gözlerini kapayıp Yusuf'la geçen günleri düşünerek aşka aşk, sevdaya sevda katarak hayallere dalıp: "Ah Yusuf'um, şimdi yanımda olsaydın ruhumu çürüten bu hastalık kaçıp gitmez miydi, bu karanlığıma güneş doğmaz mıydı, hüzün bulutları dağılmaz mıydı? Ey Yusuf'um, bil ki sensin sadrımın inşirahı ama yoksun, kader seni bana vermedi.” der; kapalı gözleri çağlayan bir şelaleye dönüşür.

Dilşah, Yusuf'u her düşündüğünde bir yanı bahar bahçe olurken, bir yanı zemheri kış olur.
Birbirinden uzak, birbirinden habersiz olan Yusuf ile Dilşah'ın yürekleri sevda bağıyla birbirine kördüğüm gibi bağlıydı... 

***

TRUVA YAYIN GRUBU YOUTUBE KANALI İSMİ ve LOGOSU DEĞİŞMİŞTİR. KANALIMIZA ABONE OLMAYI UNUTMAYIN...

Logoya tıklayıp Youtube kanalımızı ziyaret edebilir, abone olabilirsiniz 

Editör: Nevin Bahtışen

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi