HUZURUN GÖRÜNMEZ DÜŞMANI / SERZENİŞ
Bugün bana kimse karışmasın. Kimse keyfime dokunmasın. Saldım kendimi zamanın o serin ve derin olmayan akışına. En fazlasından bir gün kaybederim olur biter.
Her olumsuz duyguyu kendime yasakladım. Zaten bir gün ilgilenmesem memleket batmaz herhalde. Batarsa da kendi bilir. Belki de akşama kadar uyurum da kimseye faydam dokunmaz. Umurumda bile değil. Dedim ya bugün bana kimse dokunmasın ve dokunmaya bile yeltenmesin.
Sabah güneşi pencereden içeri girmeye çalışıyor. Perdeler ile güneş arasındaki didişmeye bile karışasım yok. ‘Kimin ne hali varsa görsün.’ havasındayım ya, karnım acıkmasa yataktan bile kalkmayacağım. Zaten kaç günden beri gereksiz olduğunu düşündüğüm ve kendimi bir türlü kurtaramadığım o saçma işin içindeyim. Neyse ki dün bitti de rahatladım.
Hatırlamak bile istemediğim gereksiz iş, aynen şöyle gelişti.
“Duvarların boyamasını geçen sene pas geçtin, bu sene asla buna izin vermeyeceğim. Bu duvarlar boyanacak. O kadar.”
İşte bu saçma ültimatom yüzünden, içten yanmalı motor gibi homurdanmamın pek faydası olmadı. “Yapayım da kurtulayım bari.” dedim. Bir de perdelerin yıkanması meselesi var ki, garip bir durum. Yıkanması, kurutulması, ütülenmesi (Perde niye ütülenir ki! Bu zaten saçmalık…) gibi aşamaların hiçbirine dahil olmamama rağmen, sebebini bilmediğim halde bütün psikolojik ağırlığını çektim.
Dün itibariyle bunların hepsi bitti. Bu sabah zafer kazanmış komutan gibiyim. Sırtım kaşındı ama onunla bile ilgilenmedim. Kendiliğinden geçiyormuş meğer. Bunca yıl sonra bunu da keşfetmiş oldum. İhtiyacım olmasa, parmağımı bile oynatmayacağım ki, hak ettiğimi düşündüğüm zaferin tadını çıkarıyorum.
Evde kimse yok, karım pazara gitmiş olmalı. Yani aslında o da benim gibi bugünün tadını çıkarabilir ama nedense böyle bir düşünceden haberi yok. Hâlâ evde bir şeyler yapmanın peşinde ama benim umurumda bile değil. Şimdi sabah uykusu zamanı…
Bir rüya gördüm:
“Bu alnıma girecek kader hakkında ne sen ne Seher tek kelime konuşmayın.” dedi.
Biraz önce gördüğüm rüyada oldu bu. Rüyamda, bir büyülü tören ortamındayken, mucizeye şahit olmak istediğimi geçirdim içimden. Eşikten geçerken kapı beni kendiliğinden sıkıştırdı. Böylelikle mucizeye şahit olmuş oldum. Sonra içimden sevdiğim kadını geçirdim. O esnada karşımda belirdi ve ben onu dudaklarından öptüm. O da kendi kaderini kabullendiğini belli ederek yukarıdaki cümleyi kurdu.
Saçları hafif uzun, ucuna doğru biraz kıvırcık ve koyu sarı. Minyon olmayan bir kadın. Rüyamda tanıyormuşum. Belki şimdi de tanıdığım biridir… Bahsi geçen “Seher” kim bilmiyorum ama belli ki ortak tanıdığımız ve bize aracı olan kişi.
Uyandım. Bu rüya da nereden çıktı? Seher kim? Tövbe tövbe!
Sabahki neşemden hiç eser kalmadı. Rüyanın etkisi ile durduk yerde içime bir sıkıntı girdi. Üstelik rüyada gördüğüm hiçbir şey tanıdık değil.
Evde hâlâ yalnızım. İyi ki de kimse yok. Saçma ruh halimden kurtulmak için biraz zamanım var. Rüyadaki kadını düşünüyorum ama hiç tanıdık değil. Ayrıca ismi geçen Seher kim diye çözmeye çalışıyorum. Hatta telefon rehberime bile baktım ama anlamlı bir karşılık bulamadım. Rüya beni daha da içine çekmeden normale dönmeliyim.
Su… “Ah! Evet duşa girersem kendime gelirim.” diye düşündüm ve hemen banyoya daldım.
Aslında epeyce faydası oldu. Kurulanırken, rüyanın da etkisinden kurtulduğumu fark ettim.
Bir kahve yapıp, bacaklarımı uzatarak televizyon kanallarında dolaşırken, kapı açıldı ve elleri poşetlerle dolu halde karım eve geldi.
Getirdiklerinin bir kısmını mutfağa bir kısmını da balkona koydu. Epeyce alışveriş yapmış. Eskiden olsaydı, kendimi biraz suçlu hisseder “Çıkarken bana niye haber vermedin?” derdim. Ama şimdi pek de umurumda değil. Çağırsaymış.,,Zavallı kadın epeyce de yorulmuş.
Mutfağa, yanına gittim ve “Hayatım kendini çok yormuşsun, keşke beni de çağırsaydın.” dedim ama hiç de inandırıcı olmadığımı kendim bile fark ettim. Daha yerlerine yerleştirilmemiş pazar çantasının içinden bir muz aldım yedim ve yatak odasına doğru yönlendim.
Galiba eskisi gibi birbirimize aşk dolu değiliz. Hatta bazen gerekmedikçe konuşasım bile gelmiyor. Ama saygım gün geçtikçe artıyor. Bunu kendi üzerimde rahatlıkla fark edebiliyorum…
Öğlene doğru beraber dışarı çıktık. Hava biraz kapanmış ve hatta yağmur çiseliyor. Yine ertelediğimiz işlerimizden birini halletmeliyiz. Daha önce kararlaştırdığımız üzere bir ya da iki tane baza alacağız. Kolay bir alışveriş olacağını düşünüyorum. Alt tarafı baza. Kaç alternatif olabilir ki?
Pek de düşündüğüm gibi olmadı. Baza seçmek kolaydı ama çıkmışken koltuk takımı modellerine de baktık. Hem de kaç tane mobilya mağazası dolaştık. Aslında ihtiyacımız yok, zaten almaya da niyetimiz yok ama bir şekilde bakıyoruz. Üstelik gerçek bir alıcı gibi sorular soruyoruz, cevapları değerlendiriyoruz. Bir ara ben bile gerçekten alacağımızı düşünmeye başlamıştım.
Neyse ki mağaza turumuz bitti ve yorgun bir şekilde eve geldik. Biraz da ıslanmış olmanın verdiği mahmurluk oluştu. Şimdi tamamen dinlenme zamanı. Görevlerimin tamamını yapmış olduğumu düşünüyorum ve artık dinlenmeyi iyice hak ettim.
Yağmurda ıslanan saçlarımı kuruttuktan sonra, salonda televizyon karşısına geçip uzandım. Karım hâlâ mutfakta bir şeyler yapıyor. Şimdilik her şey yolunda. Televizyonda da, bu saatte seyretmekten en çok hoşlanacağım şekilde futbol maç özetleri var. Zaten biraz seyretmeye başlayınca yorgunluğun da verdiği tatlılıkla uykum gelmeye başladı. Tatlı tatlı uykuya dalmak üzereydim ki, karım geldi: “Yerine yat, daha rahat edersin.” dedi.
Ben de dedim ki: “Yahu sana ne! Ben burada tatlı tatlı uyuyorum.”
“Senin iyiliğin için söyledim. Sonra belin ağrıyor."
“Ben burada iyiyim ve hatta karışmasaydın şimdi uyumuş olacaktım.”
İşte tartışma böyle başladı. Aslında pek de tartışma sayılmaz, başka cümle kurduğumu hatırlamıyorum.
“Sen zaten sinirlenmek için bahane arıyorsun.” dedi ve konu kapandı.
Şimdi uykum da kalmadı huzurum da... Kapıyı çarptım ve dışarı çıktım. Şu son tartışmayı yapmasaydık iyi olacaktı. Tam da son birkaç günlük yorgunluğun keyfini çıkartacaktım.
Hızlı adımlarla kaldırımda yürüyorum. Bira içeceğim.
“Üff! Şimdi bir de barışmak için uğraş…”
SERZENİŞ
Masal diyarından gelmiş gibiydin
Hâlâ o hayâli kuruyor musun?
Yirmi sene önce 'gül'müş gibiydin
İlk günkü sözünde duruyor musun?
Zamanla değişti davranış tarzın
Çoğaldı talebin, azaldı arzın
Rab'le de aran yok, kalmadı farzın
Eski günlerini arıyor musun?
Nikâh masasında imzayı attın
Sanırlar ömrüme, ömrünü kattın
"Evet" derken bile cakayı sattın
Düşlerini hayra yoruyor musun?
Ben bir çiçektim senin bağında
Üstüme kar yağdı bahar ayında
Kurudum, döküldüm gençlik çağında
Sen hâlâ meyvemi soruyor musun?
Yemekti, ütüydü tükendi ömür
Nasılsa yapan var sömür de sömür
Sinirler dayanmaz olsa da demir
Attığın çorabı arıyor musun?
İki çift güzel söz etmemek için
Dışarıda gezdin, gelmedin, niçin?
Sevgini sakınmak en büyük suçun
Kalbini yoluma seriyor musun?
Sen isen yuvanın temel direği
Yakınımda ol hep, sorma ırağı
Saçıma ak düştü, sanki kırağı
Papatyadan taçlar örüyor musun?
Kızdırınca beni, böyle oluyor
Yüreğim titriyor, gözüm doluyor
Kalbimin çiçeği sanki soluyor
Karanfille lâle deriyor musun?
Bakma, sana bunca kızgın değilim
Evliliğimizden bezgin değilim
Seninle olmaktan üzgün değilim
Sevgime karşılık veriyor musun?