HAZAN
çalar kapıyı yalnızlık,
işler yüreğimize korkulu bir karanlık,
umudu yel alır
götürür tenhalara.
çoktan unutmuş yüreğim
mavi denizleri, mavi nehirleri,
mavi düşleri,
kuşların kanatlarında tüketmişiz
sevinçli, kahkahalı gülüşleri.
niceleri koyup gitti bizi,
yas tuttuk arkalarından,
gözyaşı döktük,
acılı bir ayrılıktı,
götürdük, gömdük ölülerimizi.
mavi kayıklar geçerdi rüyalarımızdan,
ak mendil gibi salınırdı umut
ellerinde akçıl bulutların.
bir sonbahar bozgunu,
çığlıklarla geldi bir yaban rüzgârı,
savurdu yapraklarını ağaçların,
her yanımız hazan bozgunu,
duymaz olduk suların ak sesini.
ayazda kırıla kırıla
sığındık yoksul gecelere,
her yanımız hüzün, kış kıyamet,
ısıttık ellerimizi
içten içe yanan bir teneke sobada,
ısıttık üşümüş ellerimizi,
birer bardak kaçak çayın yorgunluğunda.
gün görmedim kendimi bildim bileli,
yaban ellerde duralı,
bir yanda ekmek kavgası,
bir yanda tükenen umut,
bir yanda güzel günlere hasretim,
yazgımıza çizilmiş yoksulluk.
yanlış bir zamana denk gelmişiz,
bir zafer anıtıdır varsıllar,
uzanmışlar ekmeğimize,canımıza,
Işıklı sofralarında dem sürerler,
sen kendi derdine yan,
yoksul yüreğinde hazan.