HAYAT TRAFİĞİ VE BİZ
Söylemlerin kaynağını düşünceler oluşturmuyorsa, dilin kemiksizliği galibiyetler yaşar...
Sözün ağırlığı düşünceler ile ölçülür. Düşünmek aklın faaliyet alanıdır. Bu alanı aktifleştirmek ise, öğrenimle mümkündür. Okumak; zihinsel, ruhsal bir ihtiyaçtır.
Akla ve kalbe sunulacak en güzel sofra, bilgi sofrasıdır.
Bilgisizlik, ışıksız bir odada kaybedilen değerli bir şeyi aramak gibidir. Kaybedilen şey bir yüzük misali küçük ise, arama metodu diz çöküp elleri yerlerde gezindirerek gerçekleşir. Odada koltuk, vitrin gibi şeyler varsa, yüzüğü bulma umudu büyük oranda seyrekleşir. Bu arama metodu, kör gözlerle aramaktır.
Bir aklın en tehlikeli hali, bilgiçliktir. Zira, kendini bilgiç olarak addeden insandan bilgiye, dönüşüme, değişime ve yenilenmeye ihtiyaç duyması beklenemez. Çünkü o her şeyi bildiğini sanır. Sanmak ise en büyük yanılgılardan biridir.
Genç adam tüm bunları düşünürken; "Herkes her şeyi biliyor, ağzı olan herkes bilgili; dili olan herkes konuşuyor... Sahi neden konuşuyoruz? Neden ağzımız sadra şifa olmayan sözlerle dolu?" diye düşündü.
Dünya dibi delik bir gemiye dönüşmüş sanki, anbean batıyor. Hor kullanılan her şey yıkılmaya mahkumdur. Bunun bir insan, ev, doğa ya da dünya olması durumu değiştirmez. Buna mukabil, bakımına dikkat edilen her şeyin ömrü daha uzun daha sağlıklı olur.
"Biz insanlar hayat trafiğine çıkarken gereken ehliyeti, donanımı almadan çıkıyoruz. Çünkü her şeyi biliyoruz. Bilgiçlik algısı yok ediyor bizleri… Hayat trafiğinde birer canavara dönüşüyoruz. Duygusal, ruhsal ve zihinsel ölümlere sebebiyet veriyoruz. Birbirimizin umuduna ışık olmak yerine karanlık oluyoruz. Hayatı birbirimize sarp yokuş yapmaktan başka bir şey yapmıyoruz." diye kahırla düşündü genç adam…
Yol uzun, ömür kısa...
Yol karanlık, yolcu yorgun, insan insana en büyük yokuş... Topraklar kurak, gök cimri, tohumlar çürüyor…
Yanardağ misali dünyanın kalbi, lavlar fışkıracak gibi…
"Bu karanlığın bağrında bir güneş, bu cehennemin bağrında bir cennet mutlaka saklı. Biliyorum doğumlar hep sancılı olur. Bir hayattan yeni bir hayat çıkması kolay şey mi?
Toprağa düşen her umut, bir gün büyük bir İhtişamla filizlenecek, karanlıklara kurşun olacak... Bizlere düşen umutlara sarılmaktan ziyade, onları doğru beslemek, onlara doğru yaklaşmaktır. Hayalci değil, gerçekçi olmak gerekiyor.
Söylemlerimiz dilin kemiksizliğine değil, düşüncelerimizin kaynağına dayanmalı... " diye düşündü...
Çünkü biliyordu umutsuzluğun ölümcül hastalık olduğunu… Fakat bir ölümcül hastalığın daha var olduğunu da biliyordu; o da sahte, yapmacık umutlara sarılarak insanın kendini kandırmasıydı...
Editör : Deniz İmre