ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 27-05-2023 12:43   Güncelleme : 27-05-2023 13:02

Gölgesiz / Gülçin Granit

Yazan: Gülçin Granit -GÖLGESİZ

Gölgesiz / Gülçin Granit

GÖLGESİZ
                                   “Kadına şiddete hayır”
Uyandım…
Uykularım kırk yama… Yetmez mi bunca çektiği yara? Yine kan ter… Çek git be adam! Hayatımdan… Kâbuslarımdan…

Bitti artık her şey! Rahat ol kızım! Diyorum kendi kendime. Aramızdaki ilişkiye gelince, altı ay önce ayrıldık biz. Aynaya bakıp söyleniyorum. Yoksa ben de mi paranoya oluyorum.

Halil! Ömrümü yedin be adam! Bul kendine göre birini, çık git hayatımdan. Diye söylenip duruyorum. Gözbebeklerim kocaman olmuş korkudan, aynaya bakıp ürperiyorum. Onun nefesini ensemde hissediyordum. Halil sanki evin bir köşesinden süzülüp bir yılan gibi karşıma çıkacak. Aklıma gelince tüylerim kabarıyor.

Evden biraz erken çıktım, savcılığa suç duyurusunda bulunuyorum. Beni sürekli tehdit ediyor. Adliye koridorları suçluları şahmeranın dili gibi içine çekiyor. Şanslı olan bir kişi o dilden kurtulabilir mi diye düşünmeden edemiyorum. İnsan uğultuları beni kötü etkiliyor. Hemen dışarıya çıkıyorum.

Kafamda deli sorular... Ya Halil karşıma çıkarsa! Ya bana bir şey yaparsa? Daha önce yapmadı mı? Saçlarımdan tutup beni duvara vurmadı mı? Ütüyü kızdırıp vücuduma basmadı mı? Kızımdan başka bir şey düşünemiyorum. Adımlarım hızlandı. Paranoya takıntılarımdan kurtulmak istiyorum.

Yavaş yavaş gündüz, akşama doğru akarken, sokaklar insanlarla çoğalıyor. Korna sesleri caddeyi esir alıyor. Herkes de bir telaşla gidiyor. Ben de pastaneden siparişimi alıp eve gitmeliyim. Biraz aheste yürüyorum. Kızıma sürpriz parti yapmak için, daha süslerle hediyesini de alacağım.

İçimdeki kasvet arttıkça artıyor, boğazımı bir el sıkmışçasına nefessiz kalıyorum. Yürüyorum, pastaneye gelmek üzereydim, birden takip ediliyor hissine kapılıyorum.  Adımlarım hızlanıyor. O da benimle birlikte adımlarını hızlandırıyor. Ardımdan ayak seslerini duyuyorum. Ben gidiyorum o geliyor. Çevreme bakıp bir polis arıyorum. Bulamıyorum. İçimdeki korku tüm hücrelerime yayılıyor. Evet! Evet! Beni o takip ediyor. Vitrine bakınca arkamdan Halil’in geldiğini görüyorum. Yüreğim bir kabarıp bir iniyor.  Nefes alışlarım, iman tahtamda sıkışıyor. Korkudan ardıma bakamıyorum.

Adımlarım hızlandıkça kalp atışlarım değişiyor. Bu sefer Halil’in o pis nefesini ensemde hissediyorum. Hoyrat elini omuzuma koyup beni sert bir hamleyle kendisine çeviriyor. Bu sefer Halil’i karşımda görüyorum. Kan nehri olmuş gözaklarıyla bana bakıyor. Gözlerinden bir ejderha ateş püskürtüyor. Yüreğim ağzımdan fırlayacakmışçasına soluk alışlarım hızlanıyor. Kolumu tutup çeviriyor. Korkunç ve dehşet bir acı koluma giriyor. Kolumdan kütür kütür sesler geliyor. Kolum kırılmış olmalı. Sonra kulağıma eğilip;
“Pis sürtük beni kimle aldatıyorsun?” diye soruyor.
Üstü başı ve nefesi leş gibi içki kokuyor.
“Yapma diyorum, yapma! Ben seni hiçbir zaman aldatmadım.”
Diye bağırıyorum. Dinlemez ki konuşsam… Acımayacak ki yalvarsam… Kızım geliyor aklıma. Bildiğim tüm duaları okuyorum. Beni hızlıca kendisine çekiyor. Elindeki bıçağı vücudumda rast gele defalarca saplıyor. Bıçağı çıkarıp yeniden sokuyor. Kaç bıçak yarası aldığımı hatırlamıyorum.

Kaslarımın seğiriyor şimdi, vücudum ateşler içinde yanıyor. Sanki avuç dolusu cam kırığı yutmuşum. İç organlarım ağrıyor, içimde şiddetli bir ağrı… Halil’in omuzuna yığılıp düşüyorum. Halil beni yere itip, sırra kadem basıyor.

“Ambulans çağırın” diye bağırıyor biri. Kan içindeydim. Nefesim göğsümde sıkışıyor, içim şişiyor. İnsanların bacaklarını ve topuklarını görebiliyorum. Çevremdeki kalabalık çoğaldıkça çoğalıyor. İnsan silüetlerini karartı olarak seçebiliyorum. Çığlık ve küfürler havada uçuşuyor.

Siren sesleri duyuluyor, sonra biri “Yaşıyor” diye bağırıyor. Sıcakkan akışlarımı ellerimde hissediyorum. Gözkapaklarımsa yavaş yavaş kapanıyor.

Burası neresi, bana ne yapıyorlar? Her yer ilaç kokuyor, üstüm başım kan. Hem ne işim var tavanda? Bir aşağıdayım bir yukarıda. Ceset gibi yatıyorum masada. Burası ne soğuk bir yer! Üşüyorum! Başımda kel bir doktor etrafında hemşireler. Koşturup bağırıyorlar. “Adrenalin” diyor doktor. Gözlerimi açamıyorum. Ayakuçlarımdan yukarıya doğru bir soğuma hissi yaşıyorum. Soğuk kan tüm bedenime doğru hükmediyor. Kol bacak derken tüm hücrelerim soğuğa diz çöküyor.

Sonsuzluğa ulaşmak için hareketleniyorum. Gırtlağıma bir şey düğümleniyor, göğsümü yırtarcasına nefes alıp verdiğimde ruhum bedenimi terk ediyor. Adeta kanatlanıyorum. Ruhum ayaklarımdan yukarı doğru çekiliyor, ruhum bedenimden sıyrılıyor.

Özgürüm artık… İçimden geçip giden insanlar görüyorum. Sonra yukarı savrularak aşağıdaki cesedime bakıyordum. Hiçbir duygu hissetmiyorum, tüm duygularımdan münezzehim. Yukarıda ben gibi başka ruhlarda var. Onlar da aşağıda yatıyorlar. Yüzlerine çekilmiş beyaz çarşaflar. Doktor; “Hastayı kaybediyoruz” diyor, bense duvarların ardına geçiyorum.

Mavinin yeşille raks ettiği bir yerdeyim. Yeşillikler ardında bir ses duyuyorum. Baykuş bana doğru “Uhu” luyor. Sanki beni takip et diyor. Uhuların altını çizercesine ilerliyoruz. Büyülenmiş gibiyim, mis kokulu gelincik ve papatya tarlasından geçiyoruz. Tatlı bir meltem yaprakları raks ettiriyor. Su yeşili nehir, şefkatle akarken içindeki tüm canlılar şenleniyor, siyah kaya bile nazende zevk ediyor.

Kendimi küçük bir kız çocuğu gibi hissediyorum. Koşmuyor uçuyorum. Herkes birbirinin içinden geçiyor. Başka insanlar gördüm, hepsinin içinde ışıklar var. Tüm insanlar ışıktan bir parça burada. Beni bir tünelin başında bekliyorlar. Bir baykuş sanki “Buraya kadar” dedi. Bir mağaraya girip gözden kayboldu.

Bense büyük bir tünele doğru çekiliyordum ve süratle ilerliyordum. Tünelin sonuna vardığımda ise içimi huzurla dolduran büyük bir ışığın içine girdim. Tünelin sonunda, içi ışık dolu insanlar beni bekliyordu. Sanki beni tanıyorlardı. Burada hiç kimsenin cinsiyeti yoktu. Bense ne erkektim ne kadın, yalnızca gölgesizdim… Büyük ışık salınarak yanıma yaklaştı, elini uzatıp beni büyük ışığına kattı.

Doktorun beni kurtarma çabası hiç umurumda değildi. Doktor seslendi, “Kadına şiddete hayır, yaz kızım, hastanın ölüm saati; 22;00”

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi