DENEME
Giriş Tarihi : 14-03-2025 17:32   Güncelleme : 14-03-2025 23:34

Duygu ve Düşüncenin Kesişim Noktasında İnsan / Sümeyye Evra Toker

Yazan: Sümeyye Evra Toker -DUYGU ve DÜŞÜNCENİN KESİŞİM NOKTASINDA İNSAN

Duygu ve Düşüncenin Kesişim Noktasında İnsan / Sümeyye Evra Toker

DUYGU ve DÜŞÜNCENİN KESİŞİM NOKTASINDA İNSAN

Hayatın işleyiş biçimi gariptir. Bazen hiç beklemediğimiz bir sürprizle karşımıza çıkar, bazen de karşımıza yeni bir şey çıkarması için yalvartıp durur bizi. Bazen hiç tahmin edilemez olur, bazen de çok bilindik. Bazen çok iyi olur bize, bazense sırt çevirip yüzümüze gülmez. Belki de hayatı yaşanılabilir kılan şey budur. Gizemlidir kimi zaman.

Gizem, insanda merak uyandırır. Peki, daha sonrası nedir? Bu soruyu sordurur. Cevabı bulma isteği daha çok hayatta tutar bizi. Fakat duygular vardır. Kalpten bir şeyler; bir ses, bir fikir, bir bakış, bir sis, bir söz..

İstek ile birlikte heyecan ve mutluluk çıkar sahneye ama nefis de kalkar ayağa. Bu zordur. Farkında olan için daha rahattır aslında ama ya olmayana? İşte kişi, o zaman belirler ne yöne gideceğini; ya hikâyenin devamını kendisi yazar ya da kendisi hikâye olur, insanlar onu yazar. Bilemeyiz ama bir de her şeyin aynı olduğu, her şeyin çok bilinir ve can sıkıcı olduğu anlar vardır hayatta. İsteksizlik vardır kalpte. Gözyaşları vardır gözde. O zaman da sabır ayağa kalkar, umut kalkar bir de. Üzüntü de kalkabilir zaman zaman ama öfke bir kalkarsa...

Acımaz kimseye. Sıkıntıdan yararlanır ve duygular çatışır. İşte, bir de bu vardır. Duygular savaşır. Hiç bitmeyecek gibi, ateşkes olsa da biri, hep bozuyor gibi. Bence savaşın sonucuna da tecrübe karar verir. Geçmiş yön verir hareketlere. Tabii vicdan doğrultusunda.

Vicdan karmaşıktır. Zaman dilimi uymaz dünyaya. Ya gereksiz yere meydana çıkıp darlar yüreği ya hiç çıkmaz kırar döker herkesi ya da tam vaktinde çıkıp düzeltir her şeyi. Gereksiz çıktığını varsayalım. Düşünün şimdi: Biri var; içinizde, kulağınızın dibinde biri var. Durmadan konuşuyor. Konuştukları hem doğru geliyor hem de huzursuz ediyor. Aslında başka durumda bu sözleri söylese yerli yerinde olacak belki ama yok. Konuşuyor da konuşuyor. O konuştukça siz suçluluk hissediyorsunuz. Ezdikçe eziyorsunuz kendinizi. Özgüveniniz tükeniyor ve en kötü hisleri yaşamaya başlıyorsunuz. Çok rahatsız edici değil mi?

Bu duygular vicdanın sesinin bir sonucu değildir aslında. Çünkü vicdan olumludur, temelinde merhamet duygusu ve etik değerler yatar. Bu sağlıksız suçluluk duygusudur ve suçlu olmasanız bile kendinizi suçlar, özgüven eksikliği yaşar, utanç duygusuyla sizi yetersiz hissettirmesi gibi sorunlara neden olur. Bu duyguların akışına öyle kapılırsınız ki kendinizi eleştiren düşünceler yağmur gibi yağarken, elinizdeki şemsiyeyi açmak için güç bulamazsınız bile. Neden biliyor musunuz? Çünkü insan tüm olayları önce kendinden bilmeye çok meyillidir. Suçluluk duygusu da insanın bu yatkınlığından güç alır. Bu varsayımda karamsar duygular oldukça baskın çıkar. Ancak büyük resmi görmek ve azıcık objektiflik ile bu kara bulutları dağıtmak mümkün olabilir.

Hiç çıkmadığını varsayalım şimdi de. Yine biri var. Yine konuşuyor. Ancak bu sefer ses vicdanımızdan gelmiyor. Nefis konuşuyor, vicdan uyurken nefis uyanıyor. Bu sefer çok mantıklı, bizi mutlu eden ve haklılığın gururunu yaşatan bir konuşma dinliyorsunuz. Ne var ki hepsi masal olarak kalıyor. Vicdanını uyutan herkesi nefis manipüle ediyor. Kendinizi öyle haklı hissediyorsunuz ki bu durum bazı ilişkilerinizi bitirmenize, merhamet, empati, hatta üzüntü ve utanç gibi bazı duygularınızı kaybetmenize neden oluyor. Bencillik, öfke, kin, nefret, kibir... Kaybedilen duyguların yerini bu duygular alıyor ancak asla yerini dolduramıyor.

Tam vaktinde çıktığını varsayalım. Vicdan bu sefer merhametle konuşur. Uzun bir yolculuğa hazırlar. Eğer kendi hatanız ise biraz utanç, biraz farkındalık, biraz kendinize kızgınlık belki alınan yeni kararlar ve sosyal medyanın tarifiyle "glow up" geçirme isteği ile dolu bir yolculuktur bu. Duyulan pişmanlık ve dilenen özür sonrası tüm ruha ve kalbe tesir eden bir huzur...

Eğer canlıları etkileyen -belki bir savaş, şiddet ya da doğal afet gibi - bir olay ise farkındalığın getirdiği bir gurur ve huzur, bazen de elden bir şey gelmeyince hissedilen rahatsızlık ve suçluluk. Vicdan tam vaktinde ve yerinde çıkadursun düzeltemeyeceği hiçbir problem yoktur. Yeter ki kulak veren olsun...

Aslında bu "tam vaktinde ortaya çıkan vicdan" diye tabir ettiğim duygu pişmanlıktır. Suçluluktan farklıdır çünkü bir hatanızdan hatta kendi hatanız olmayan bir eylemden dolayı kendinizi "tümüyle kötü" olduğunuza inandırmaz. Pişmanlık ve vicdan sonucunda bir eylem koyar; özür dileme, glow up geçirme... Ancak suçluluk psikolojisi doğrudan karakterinize saldırır ve kendiniz hakkında doğru olmayan yargılara varmanızı sağlar. Örneğin "Ben kötü bir davranışta bulundum, bu yüzden acı çekmeliyim." “Kendimi suçlu hissediyorum, bu yüzden kötü bir insanım, insanlar beni bir daha asla sevmeyecek, asla iyi bir insan olamayacağım." ya da "O bana karşı çıktı, benim yardımımı istemedi, onu kesinlikle üzdüm. Bu benim hatam."

Bu cümleler gerçeküstü cümlelerdir. Çünkü zihin okuma, duyguları kendinize kanıt haline sunma (Örneğin, kendimi suçlu hissediyorum öyleyse kötü bir insanım.), olayları büyütme, aşırı genelleme ve kişiselleştirme gibi pek çok çarpıtma bulunur. Pişmanlık bilişsel çarpıtmalardan uzaktır ve enerjinizi çözüm olarak kullanmanızı sağlar.

Velhasılıkelam insan dört mevsimdir. Hayalleri kırılır, hüzünlenir; sonbahar olur. Umutlanır, yeniden başlar; ilkbahar olur. Yalnız bırakılır, kaygılanır, o kaygının sükûnetine kapılır; kış olur. Sever, canlanır, inanır; yaz olur. Kalp değişkendir. Sevinir, üzülür, hata yapar. Evet, kendimizi hiç suçlamasak da olmaz ama her durum için kendimizi suçlayıp hayattan kopmak da olmaz. Önemli olan insan olduğumuzu hatırlayıp kendimize hata yapma hakkı tanımak, hatalarımızı fark edip, düzeltmek ve "İnsanlar ne der?" sorusuna takılmayarak bize mantıklı gelen ve kendimizi iyi hissettiren şeyin peşinden gitmek. Hatalarımızı anlayacak kadar bilinçli, özür dileyecek kadar mütevazı olmak dileğiyle, vesselam...
 
Editör: Nüzhet Ünlüer 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi