DOĞUP BÜYÜDÜĞÜM EV
Çocuk ruhumla bir bayram sevinci edasıyla annemin evine gitmiştim. Ben gideli her yer eskimiş, her şey anılarda kalmıştı.
Annemin bahçesine sonbahar gelmiş, kasımpatılar bana küserek yüzüme bakmaz olmuştu.
En son gittiğimden beri ağaçlar yapraklarını dökmüş, rüzgârlar her birini sağa sola savurmuş; erik ağaçlar, selviler, nergisler bir bir solmuştu.
Annemin kedileri bile beni unutmuşlar, beni karşılarında görünce kaçar olmuşlardı.
Yollar, sokaklar değişmiş, sanki
geçmemi bile istemiyorlardı.
Annemin bahçesi ise artık o eski bahçe değildi.
Her şey bana çok yabancıydı.
Bana küsmüş, adeta sitem ediyorlardı.
Bir bir hepsine baktım.
O altında dinlendiğim, oyunlar oynadığım çınar ağacı da yaşlanmıştı.
Ben daha küçük bir çocukken babamın bahçeye diktiği asmalar bile kurumuşlardı.
Ben gidince buralarda bayram da bitmişti.
Annemin yüreğine derin bir hüzün çökmüş,
canım babam ise iyice yaşlanmıştı.
Kim bilir kaç ay, kaç gün, kaç yürek dergâhımdan geçmişti.
Bahçedeki o güzelim çiçekler, sardunyalar, hanımeller solarken, kimlere böyle kırılıp, neden kimselerin yüzüne bakmıyorlar?
Yoksa bana mı küsmüşlerdi?
Burada çayımı ne zaman içmiştim?
Son oturuşum ne zamandı acaba?
Bir türlü hatırlayamıyorum.
Annem, uzun zamandır gitmeyince çok içlenmişti, sitemliydi bana.
Sonra odaları gezdim, bir bir dolaştım. Annemin perdeleri eskimişti. Odalar sessizleşmişti .
O eski günleri çok özledim.
Mutfak da çok sessizdi.
Buzdolabını açtım.
Annemin yazdan yaptığı salçalar, reçeller hepsi yarım yarım kalmışlardı.
Çocukluğumuzda bir mavi çaydanlığımız vardı.
Onu çok severdim.
O mavi çaydanlık bile sanki bana sitemle bakıyordu.
Mutfaktaki masanın örtüsünün bile eski halinden eser kalmamış, çok eskimişti.
Annemin evine sanki hüzün çökmüştü.
Bir türlü buraya en son ne zaman geldiğimi hatırlamıyorum.
Çocukluğumun evinin odalarını tekrar gezerek çocukluğumun kokusunu içime çektim.
Ama çocukluğum gibi kokmadı.
Anneme, babama sarılarak onları kokladım koklamasına da onlar da çocukluğumdan belleğimde kalan o koku gibi kokmadılar.
Annemin evi, bahçesi sanki ağlıyordu.
Kim bilir kaç hazan geçirmiş?
Kim bilir kaç yaprak dökmüş, kim bilir buralara kaç hüzün rüzgârları esmişti?
Oysa ki ben giderken doğup büyüdüğüm bu evde yaz yağmurları yağıyordu.
Şimdi ise her yer yaprak dökümü,
Her yer sonbahar…
Editör: Dilek Tuna Memişoğlu