ÇEHOV MAKİNESİ
Bir dolunay gecesinde 1947 yılından yapılma tarihi bir tiyatroda, 1860-1904 yılları arasında yaşamış bir oyun yazarının hayatından, yazdığı karakterlerden kesitler izlemek…
Farklı farklı öykülerden bir yazarın ruhundaki gel-gitleri çözümleye çalışmak.
Rus steplerinde gezinmek, dönemin insanlarının yaşamlarına şahitlik etmek izleyici koltuğundan…
Kısa öykünün ustası Anton Çehov…
Vişne Bahçesi desem.
Sonra Vanya Dayı.
Üç Kızkardeş, Sevgili Doktor.
Martı…
Bilinen öyküler…
Yüzyıllar öncesinden taptaze gelmişler bugüne.
Bir oyunun içinde tüm bilindik karakterler ve Çehov…
Hepsi aynı sahnede.
Ve sahneyi dolduran onca insan.
Yaşlısı, genci.
Bir dolunay akşamında tarihi bir tiyatroda toplaşmışız.
Çehov’ın kalemine şapka çıkarıyoruz.
Hayranlıkla izliyoruz.
İşte sözün büyüsü bu.
İşte kalemin gücü.
Tiyatronun insana kendin sorgulatan sihirli dünyası.
Modern kısa hikâyeciliğin üstadı sayılan Çehov aynı zamanda bir tıp doktoru.
Karakterler arasındaki içsel bunalımları ustaca yansıtan bir yazar.
Karakterleriyle verdiği mesajlar bugün bile geçerliliğini koruyor:
“Vişne Bahçesi”nden birkaç unutulmaz Çehov cümlesi;
“Hayat, bir türlü bitmeyen tatlılıktır.”
“İnsanlar sahip oldukları değerlerin kıymetini kaybettiklerinde anlarlar.”
“Ağaçlar, acılarımızı, sevinçlerimizi, her şeyimizi saklar…
Ya kendiyle özdeşleşen “Vanya Dayı” oyunundaki karakter…
Nasıl cümleler kurdurmuş Çehov bu öyküde:
“Hayatım boyunca insanları sevmedim ama senden nefret ettim.”
“İnsanlar neden bu kadar acı çekiyor? Yaşamak bu kadar zor olmamalı.”
“Ne yazık ki aşk ve mutluluk bir arada olmuyor.”
Çehov'un “Dört kadın, altı erkek, tonlarca aşk ve bir göl manzarasından oluşan bir komedi yazıyorum” cümlesiyle anlattığı “Martı” ise yıkılmaya yüz tutmuş Çarlık Rusya'sının son demlerinde, kentleşme ve sanayileşmenin dayattığı değişimin bunalımını taşır okurlara, izleyenlere bugüne kadar..
Öyleyse kocaman alkışlar ustaya, Anton Çehov’a.
Oyunu hissederek bize aktaran oyunculara.
Zamanın ruhuyla eşleşen tüm eserlere…