BİR KİTAP: DANSA DAVET / JEAN TEULÉ
“Tanrı ne verdiyse onunla yetinsinler. Dans günahla birlikte doğmuştur. Hiç kuşku yok ki şeytandan çıkmadır!”
“1518 Dans Salgını ( Épidémie dansante de 1518 ) Kutsal Roma İmparatorluğu'nun Strazburg, Alsace'de (günümüz Fransa'sı) Temmuz 1518'den Eylül 1518'e kadar meydana gelen bir dans çılgınlığı vakasıydı. 50 ila 400 kişi haftalarca dans etti. Fenomenin arkasında birçok teori var, en popüler olanı John Waller tarafından öne sürülen stres kaynaklı kitle histerisi. Diğer teoriler arasında ergot ve dini açıklamalar yer alıyor. Ölüm sayısı konusunda tartışmalar var.
Bu salgınla ilgili kurulan teorilerden birine göre; nemli çavdar saplarında oluşan bir küfün ekmeğe karışması sonucu uyuşturucu etkisi yaratması. Diğer bir teori ise, hurafeye dayandırılan inançlardan kaynaklı stres ve kaygının kitlesel bir depresyona yol açması. Stres kaynaklı bir psikoz ve histeri olduğu yönünde görüşler de mevcut. Bu çılgınlık başladığı kadar gizemli bir şekilde sona ermeden önce yaklaşık iki ay sürdü.” (Wikipedia’dan alıntıdır)
Strasbourg'da açlık ve sefalet öyle önü alınamaz bir boyuta ulaşmıştır ki insanlar; yamyamlık, cinayet gibi cinnet seviyesinde davranışlar içindedir. Enneline'de bu cinnet haline kapılarak, bebeğini kendi elleriyle ölüme terk eder ve aniden sokaklarda dans etmeye başlar. Kısa bir süre sonra ona katılanlarla sayıları gittikçe artar ve bir "Dans Vebası" şehri ele geçirir.
Hükümet yetkilileri, Ruhban sınıfı ve doktorlar bir çare arayışına girerler fakat sonuca ulaşmak kolay değildir.
Yazarın kalemiyle "İntihar Dükkânı" kitabı sayesinde tanışmıştım. Yaşanmış bir olayı biraz kurgu ve masalsı anlatımıyla ele aldığı bu kitabını ilki kadar sevdim diyemeyeceğim. Fakat ilginç konusu ile okuttu kendini. Bazı bölümlerde Türkler hakkındaki hoş olmayan ifadeler can sıkıcıydı ve sinirlenmemek elde değildi. Kilisenin halkın sefaletine karşı umursamazlığı, şatafat içindeki yaşamı sinir bozan ayrı bir noktaydı.
“Dans etmek bir çığlığı susturmak mı?”
“Cehennem burada. Öbür taraftaki beni o kadar korkutmuyor.”
“Her şeyin başı sonu olan Tanrı insanların her biri için neyin uygun olduğunu bilir. Eğer uygun görseydi hep kokulu güller yaratırdı ama araya devedikenlerini karıştırmayı tercih etti ki adaletinin ağırlığı hissedilsin. Sefalete gelince, Tanrı'nın bir lütfudur o.”
“Ruhban sınıfının aşırı bolluğu midemi bulandırıyor. Korumaları gereken kuzularla karınlarını doyurduklarını görmekten tiksiniyorum.”
“Sevinçler küçücük ama acılar uçsuz bucaksız.”
“Öyleyse neden Strasbourg'un rahipleri bu kadar zengin oluyor? Bunca bolluk içinde olmak çok hayırlı olsaydı İsa yoksul yaşamayı seçmezdi.”
“Umudunu kaybeden bir halkın hikâyesi bu!”