BURSA’DAN DERSİM’E BİR HEKİMİN ANILARI / DR. CEYHUN ERGİL & DENİZ DALKILINÇ
Öyle akıcı bir anlatım ki öncelikler yayına hazırlayan Ceyhun İrgil ve Deniz Dalkılınç’a teşekkür etmek gerekli. Elbette notlar alan, yaşadıklarını kaydeden Avni Domaniç de aslında çok önemli bir sorumluluğu yerine getirmiş.
Anlatım Avni Domaniç’in aile büyüklerinin kısa bir anlatımı ile başlıyor. Aslında bu kısa anlatım yalnızca Avni Domaniç’e ait değil. Neredeyse bütün Türk Milletinin anlatımı. Dede Hasan’ın hayatı şöyle: Önce Yemen’de çıkan isyan nedeniyle askere gidiyor. 1902’de çıkan bu isyan tam 8 sene sürüyor. Sekiz sene. Bugün altı ayı çok bulanlar var. İsyan bitince köyüne dönüyor Hasan Bey. Ancak iki sene geçmeden tekrar askere çağrılıyor. Bu defa Balkan Savaşları. Bu savaşlar bitince 1. Dünya Savaşı’na katılıyor. Çanakkale Cephesi katıldığı son savaş oluyor. Onun gibi pek çok insanımız 1914-1918 yılları arasında bir çok cephede savaşıyorlar. Savaş bittikten sonra bu defa da Kurtuluş Savaşımız başlıyor. İşte önceki yüzyılın başlarında Türk insanının hayatı...
Hasan Beyin geri dönmeyişinden sonra Bursa ve Gemlik’in işgal günleri başlıyor. “Bu bölgelerde Yunan ordusunun yaptığı, zulüm ve katliamları ne de çabuk unutmuşuz”diye düşündürüyor insana. Evleri soyulanları mı anlatmak gerek, dövülerek öldürülenleri mi, tecavüze uğrayan kadınları kızları mı anlatmalı? Camilere, ahırlara doldurularak yakılanları mı yoksa. Kısaca Yunan zulmü kolay unutulur bir zulüm değil.
Aynı yıllarda Türkiye’nin her bölgesini farklı devletler işgal ediyor. Doğu’da Ermeni acımasızlığını anlatmaya kalksak sayfalar sürer.
Yıllar önce Necip Hablemitoğlu, “bu zulümleri unutturmamalıyız” dedi de rahmetlinin ne Faşistliği ne ırkçılığı kaldı. Yarım aydınlarımız etiket yapıştırma konusunda başarılılar bir tek ne de olsa.
Avni Domaniç’in notlarında o kadar canlı sahneler görüyoruz ki bir anda 1900’lerin başlarında buluyoruz kendimizi:
“1904 yılında Bursa’da 34 Medrese vardı. Bunları da Müslüman Laz, Gürcü ve Arnavutlar doldurmuştu. Çünkü medreseye gidenler gayrimüslimler gibi askere alınmıyorlardı. Rumlar, Ermeniler, Yahudiler ve doğum yeri İstanbul olanlar askere gitmiyorlardı. Müslüman olmayanların kendilerine ait ilkokul, ortaokul ve liseleri varken, Müslümanlar yalnızca cami imamlarından ders alabiliyorlardı.”
Yıllar süren askerlikten dönecek kadar şanslı olanlar ise çoğunlukla bedensel engelleri ile yaşamaya devam ediyorlardı. Türk olmayanlar her geçen yıl zenginleşiyor, mal, mülk, ev bark sahibi oluyordu. Türkler ise ilkel tarım, basit zanaatlar ile uğraşabiliyorlardı.
Avni Domaniç o kadar çarpıcı ayrıntılar veriyor ki notlarında bir an durmak zorunda kalıyorsunuz. Kendi köyünden söz ediyor örneğin; “Masa, sandalye yoktu. Sabun, deterjan, şeker yoktu. Tuvaletler ilkeldi ve genellikle ahırlar bu iş için kullanılıyordu. Gaz ve petrol yoktu. Ütünün adını bilen yoktu.”
1900’lerde İstanbul’un kenarı sayılacak Gemlik’teki yokluk ve sefaletin bu boyutlarda olduğuna inanmak zor geliyor okurken.
Derken Gemlik Körfezi’ne İngiliz gemileri giriyor ve işgal başlıyor. “Bütün sahil, en güzel elbiselerini giymiş Rum ve Ermenilerle dolmuştu. İngilizleri çiçeklerle karşıladılar ve yollarına halılar serdiler. Gelen İngilizler daha sonra burayı Yunan ordusuna bıraktılar. Yunan askerleri değerli olan her şeyi elimizden aldı. Tabanca, silah, av tüfeği ne varsa toplandı. Ermeni ve Rumlara ise silah dağıtıldı”
Avni Domaniç, böyle zorlu zamanların içinden çıkıyor, lise ve üniversite okuyor ve doktor oluyor. Büyük zorluklar, acılar yaşıyor ama başarıyor. Notlar arasında dikkatimi çekenlerden biri de kısaca şöyle: Avni Bey yüksek ihtisas yapmak üzere Amerika’ya gidiyor. Orada kendisiyle tanışan biri Mason olmasını öneriyor. Avni Bey bu teklifi reddediyor. Türkiye’ye döndükten sonra reddettiği bu teklifin bedeli kendisine ödetiliyor. En olacak işleri olmuyor. Hep en zor işler kendisine veriliyor ve ilerlemesi, yükselmesi hep engelleniyor.
Avni Domaniç’le o zamanki adı ile Dersim’e gidiyorsunuz. Oranın insanlarının yaşadıkları acıları ve akılalmaz yoklukları yaşıyorsunuz. İnsanlarının güzelliğini, coğrafyasını tanıyorsunuz. Amerika’ya gidiyorsunuz. Oradaki yaşam şartları, dönem Amerika’sının genel görünümüne şahit oluyorsunuz.
Bu değerli kitap, aslında son 100 yılın harika ve kısa bir özeti niteliğinde. Okunması çok şey katacak.