ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 06-09-2022 23:44

Ana Yüreği

Yazan: Hakkı Yıldıran - ANA YÜREĞİ

Ana Yüreği

ANA YÜREĞİ

Gam, keder insanı bir kıstırmaya görsün; alır, alır da, çarpar seni o duvardan o duvara… Gam, keder kıstırmıştı Ayşe kadını. Nereye bir adım atsa, duvara toslayacak gibi oluyor, boğuluyordu acılarında.

Bir evlat annesiydi. Yakın zamanda o tek evladını vermişti kara toprağa. Arkasından sürekli Rabbine dua ediyordu. Mecali kendisine bile yetmiyordu artık. Yakınlarının ve etrafındakilerin verdiği moralle zar, zor duruyordu ayakta. İçi kan ağlasa da; inancına, îmanına sımsıkı bağlıydı. “Tövbe, bir günah işlerim, Allah'ın(c.c) gücüne gidiverir” diye sesli, sesli ağlayamıyordu…Her daim içine attı dertlerini, evlat acısını.

Ramazan ayının  ilk akşamıydı…Evde ondan başka tek nefes olan kocası ile birlikte, açtılar oruçlarını. Ağızlarında çiğnedikleri boğazlarına düğümleniyordu âdeta...”Hiç bir şeyin tadı yok değil mi„? diye sormak geldi içinden…Onu dahi soramadı. Yine içine attı.

Evladı; bir an olsun aklından çıkmıyordu. Biricik oğlu gitti gideli günden güne eriyordu... Son bir iki yılına, on yıllık ömür sığdırmış, birden yaşlanmıştı. 

Yatsı vakti geldi…Beyini yatsı ve teravih namazı için camiye uğurladı.

Bir müddet sonra mutfağa girdi, ocağa çay suyunu koydu. Namazdan gelecek eşini beklemeye başladı. Birlikte çay içeceklerdi…

Mutfak duvarlarında çınlayan sesler ne kadar yalnız, yapayalnız olduğunu düşündürdü. Yine oğlunun ölümü geldi aklına... Zaten aklından ne zaman çıkmıştı ki..? “Daha düne kadar bu ev böyle değildi, torunlarımın sesleri vardı, salonda oradan oraya koşuşturan…Tabii babaları ölünce onlar da uğramaz oldu” diye mırıldandı. Ona yalnızlık, koydukça koyuyordu. Tam da bu sırada geliyordu her şey aklına. O da bu “her şey”i içine atıyordu. Doldukça doldu içi. ”Ne çabuk böyle olundu ki” dedi…”Keşke ben gitseydim önce. Kuzumun kuzuları yetim kaldı yazık” dedi. Ağlamaklı oldu bir an, yutkundu... 

Sustu, derin düşüncelere daldı, hüzün kapladı benliğini. Çıkamadı o derin düşüncelerin girdabından. Düşündükçe; için, için ağlıyor, ağladıkça derin, derin düşünüyordu. 

Bir müddet sonra ocağa koyduğu çayın suyunu bakmaya gitti, mutfağa. Sendeledi…Ne olduysa o an oldu, olanlar. Yığılıp kalmıştı oracıkta Ayşe kadın.

Camiden dönen eşi, dış kapının ziline bastı, bir daha, bir daha...Ses seda gelmiyordu yukarıdan...

Endişeye kapıldı adam…”Bir terslik var,” dedi. Kapıyı anahtarla açtı. Evin dik merdivenlerini ikişer ikişer adımlayarak çıktı. 

“Hanım! Hanım!  Neredesin yahu? İki saattir zile basıyorum, duymuyorsun" diye seslendi.

Sese cevap gelmiyordu yine. Bütün odaları tek tek dolaştı. En son mutfağa girdi. Kadıncağızı, kıvrılmış yatıyor gördü arkasından. “Ah! Buradaymış, uyuyup kalmış,” dedi. 

“İlk gün oruç dokundu, dayanamadı zahir” dedi kendi kendine. 

Belki duyar diye tekrar seslendi “Ayşe! Ben yatağını hazırlayıvereyim de orada yat! Burada uyunur mu hiç!” Yatağı hazırlayıp  geri döndü, uyandırmaya yeltendi tekrar.

“Hanım! Hanım! Yatağını hazırladım,” dokundu koluna…Buz gibiydi kolu Ayşe’nin…

Anladı hayat yoldaşının çoook derin uykuya daldığını.

Yıkıldı. Artık o da yapayalnız kalmıştı. Ne yapacağını şaşırdı. Acıyla kapandı karısının üzerine. Hıçkırıklarını serbest bıraktı, sarsılarak gözyaşlarını akıttı. 

İlk, yakınlardaki ablasına koştu. 

Kapıyı açan kadının bir şey demesine fırsat vermeden boynuna atıldı.
Ağlayarak verdi haberi, kesik kesik cümlelerle.
“Ayşe,”dedi, “Ayşe’m... Oğluna kavuştu.” Boğazı düğümlendi, gerisini getiremedi.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi