KİTAP ANALİZİ
Giriş Tarihi : 08-10-2024 19:49   Güncelleme : 08-10-2024 20:43

1890'larda İstanbul / Hakan Cucunel

Yazan: Hakan Cucunel -1890'LARDA İSTANBUL

1890'larda İstanbul / Hakan Cucunel

1890’LARDA İSTANBUL

1890’lı yıllarda İstanbul, nasıl bir yerdi? Crawford, yazdığı anılarında bunu anlatıyor. Türk edebiyatına aşina olanlar eski İstanbul sahnelerini Tanpınar’da bulurlar. Onun anlattığı İstanbul, gizemli, sessiz ve derindir. İstanbul’u görüp de bu şehre tutkun olmayacak edebiyatçı elbette bulunamaz. Tanpınar’ın İstanbul’u şiirseldir.

Peyami Safa da eşsiz üslübuyla İstanbul’dan her fırsatta söz açar. Onun İstanbul’u Fatih-Harbiye romanında tezatların şehridir. Yazar bu tezatlara Doğu-Batı çatışmasından bakar. Ve doğal olarak Doğu’yu yüceltir, büyütür ve över. Özlemi Doğudur. Peyami Safa, diğer romanlarında da “Batılılaşma” paradigmasının yanlışlığını bazen abartıya kaçarak ve bu paradigmanın öncesini idealize edrek anlatır. 
Edebiyatta ve romanda İstanbul, belki de en çok Mithat Cemal Kuntay’ın “Üç İstanbul” romanında yer bulur. Bu defa İstanbul, bir şehirden çok kötü bir siyasetçi, yanılgılar içindeki bir yarım aydın gibidir. İstanbul, bu romanda neredeyse Tevfik Fikret’in “Sis” şiirindeki kadar çirkindir.

Türk Edebiyatında İstanbul’a değinen, sataşan veya onu öven sayısız metin vardır. Ancak bir yabancı olan Crawford’un İstanbul şehrine bakışı, ilginç biçimde bu romanlarda anlatılanlara yakındır. Yazar, şehrin Türk nüfusunun yoğun olduğu bölgesi ile gayrimüslimlerin yoğun olduğu bölümlerini iki ayrı dünya gibi anlatmış. Anılarının bazı bölümlerinde yazarın kendisi de İstanbul’un büyüsüne kapılmış gibidir.

Crawford, yazdıklarında “Dünyanın hiç bir kentinde bu kadar çok sayıda millet, bu kadar uzun zamandır barış ve huzur içinde yaşayamaz” der. İstanbul’da 1890’larda Türk nüfusun neredeyse azınlık kaldığını ekler. Esnaf içinde dolaşır. Her milletten esnafla sohbet eder. İlginç bir belirleme yapar. “Eğer bir şey satın alacaksanız Türk esnaflardan alın. Çünkü Ermeniler, Rumlar ve Acemler sizi her şekilde kandırırlar. Türkler ise kendileri zarar edecek bile olsalar sizi zarara sokmazlar.” Der ve ekler. Türkler genel olarak iyi niyetli insanlardır. Bu esnaf grubu Türkleri de sömürerek ve kandırarak sürekli olarak zenginleşmektedir”

Yazar, Türklerin sosyal hayatından söz ederken “Türkler, öğlen saatlerinde dışarıda bir şeyler yeseler de onlar için asıl yemek akşam yemeğidir. Akşam yemeği Türkler için özel ve kutsaldır ve aksatmazlar” der. Mezarlıkları, çarşıları, camileri gezer ve izlenimleri çok canlı sahnelerle aktarır. Türkleri, Avrupalıların zannettiği gibi çok eşli olmadıklarını, aile hayatına çok önem verdiklerini de ekler.
 Bu konuda yazılmış pek anı veya gezi notlarında ilginç ortak noktalar vardır. Hepsinde Türklerin temiz giyindikleri, güzel koktukları, aile hayatına önem verdikleri vurgulanır.

 

EditörEditör