Cemal Süreya

Hilmi Yavuz

24-09-2022 12:49

Advert

İlk kitabı ‘Üvercinka’yı bana imzaladığında, 1950’li yıllar, ‘sevmek, ne uzun kelime’ diye yazmıştı. Oysa ‘sevmek’ değildi en uzun kelime, ‘ölüm’dü; gelgelelim biz, o yıllarda ‘ölüm’ün değil, ‘sevmek’in en uzun kelime olduğunu düşünüyorduk. Gençtik de ondan…

Cemal, ilk yayımladığı şiirlerle öne çıkan bir şair. Bunun ne demeye geldiğini, yirmi yaşlarında şiir yazan herkes iyi bilecektir. Çünkü o yaşlar, öne çıkma’nın her şeyden çok istendiği yıllardır. Yeditepe’nin 1954 haziranında (15 Haziran olmalıdır), ‘Gül’ şiiri yayımlandığında,iyice tıkanmış ve iyice cılkı çıkmış Garip şiirine alternatif işte budur,diye düşünenlerimiz az olmamıştır! Cemal Süreyya  Seber’in ( o zaman daha adından bir harf atmamıştır!) ‘Gül’ şiirine gelinceye değin, ‘her akşam sokak ortasında öldükçe’ ‘Gülü n tam ortasında ağlayan’ birini henüz görmemiştik hiçbirimiz. Trenlerin istasyonlarda ‘biraz’ olduklarını da! Müthiş bir dil yeniliğiyle ve müthiş bir duyarlıkla, bir şair, hem de yirmi dört yaşında, bunları nasıl yazabilirdi? ‘Gül’ şiiri belleğimdedir benim ve 
tam 68 yıldır belleğimdedir.

Dediğim gibi, ilk şiirleriyle yol açıcı olan şairler çok azdır; hemen hemen yok gibidirler. Cemal, bunlardan biriydi işte. İlk okuduğum şiirleri, (ki, ‘Gül’den geriye dönerek Mülkiye dergisinde yayımladıklarını okumak kaçınılmaz olmuştu) bende, Cemal’in Peynet’in çizgilerini (sevgilisinin uzun çorabının konçlarına yazılmış notalara bakarak flüt çalan müzisyeni anımsayınız) şiire dönüştüren biri olduğu izlenimi bırakmıştır. Bunu, yanılmıyorsam kendisine de söyledimdi. Çoğu Prévert’le kapı komşu sayar onu. Bence şiiri, hadi onun gibi söylemeye özeneyim, Apollinaire okumuş bir Yunus Emre şiiridir. Ama şiirden çok, Peynet’de buluruz onun humour’unu. Şunu da söyleyeyim: 1950’li yıllarda resimle şiir iç içe bulurduk. Edip Cansever’in, ‘Ben şiir yazmakta zorlanınca Braque’a, Picasso’ya bakarım’ dediğini anımsıyorum. Cemal söylememiştir böyle bir şey ama, onun Peynet’ye, ya da Chagall’a baktığını sanıyorum; son yıllardaysa, yüzü Vlaminck’in  Apollinaire’ini anımsatmaya başlamıştı nedense...

Cemal’in küçük, minnacık kadınları sevdiğini sanıyorum. Onun küçük kadınları Nâzım’ın minnacık kadını gibidirler. ‘El kadardırlar’, ‘sabahlara kadar beyaz  ve kirpikli’dirler. Küçük kadınları sevmek, nasıl bir aşktır? Bunu ‘Balzamin’ şiiri anlatır bize.

Son yıllarda sakalını maviye boyadıydı. 12 Eylül yılları, metaforları gerçek saydığımız yıllardı. Cemal de, el kadar kadınları sevdiğini göstermek için sakalını maviye boyadı. El kadar bir sakalı vardı zaten. El kadar kadınların kirpiklerini, Cemal’in el kadar mavi sakalıydı elbette tamamlayacak olan. Gözlerini hep kıstı konuşurken. Ve her zaman bir tereddüdün romanı gibi konuştu. Sanki hep müteredditti bir şeyler söylerken. ‘Başka’ sözcüğünü de, ilk heceyi vurgulayarak, başka türlü söylerdi. Neden Cemal deyince onun hep bu sözcüğü yanlış telâffuz ettiği gelir aklıma? Bu, vurgu yanlışı, ondaki tek etkiyi, Salâh Birsel etkisini gösterir. Salâh Bey de, vurgu yanlışı yapardı çünkü: Örneğin, ‘köpekleri havlattım’ dizesinde, ‘havlattım’ı, ikinci heceyi vurgulayarak okur.

Başka?

Maliyeciliğini önemsedi. En az şairliği kadar. Bir şairin iyi bir maliye müfettişi olması doğaldır, ya iyi bir maliye müfettişi olduğunu göğsünü gere gere söylemesi? Son günlerinde öteki sekiz şair arkadaşıyla birlikte ‘beleşe paydos’ kampanyasının içinde yer almasını, ben maliyeciliğine bağlıyorum. Şiirinin bir estetik hesabı vardı, bir de finans hesabı. İkisinde de kaç kişi söz sahibidir Cemal kadar?

Başka?

Mezartaşı yazıları var. Yusufçuk’ta çıktıydı. Ama bir tanesini hiç yayınlamadı. Bana gönderdiği mektup dışında. Şöyle diyordu: ‘İstanbul’da içi boş bir şiir tankeri dolaşıyor.’ Bunu, bir (mavi) sakallı Cemal sözü gibi alabilirsiniz.

Başka?

Şemsiyesi çiçekle doluydu. Şemsiyesi, İstanbul’du...

Başka?

'Ölümü siyah bir kâkül gibi alnına düşürmesini bildi.'
------------------------------------------------------------------------------------------------

'

DİĞER YAZILARI Çeviri Şiirler Kaynakçası: Hangi Şiir Kimin?  01-01-1970 03:00 Dinî Bayramların Ruhaniyeti Niçin Yok Oldu? 01-01-1970 03:00 Safa Önal: Hatıra, Şairdir! 01-01-1970 03:00 Yalan Üzerine Bir Deneme 01-01-1970 03:00 Sofra ve İktidar 01-01-1970 03:00 Sigara Nostaljisi Üzerine Notlar 01-01-1970 03:00 Missouri Geldi! 01-01-1970 03:00 Para Üzerine bir Deneme 01-01-1970 03:00 1950 Kuşağı Üzerine Notlar 01-01-1970 03:00 Canım Kardeşim Oruç Aruoba İçin 01-01-1970 03:00 İnsanoğlu güvende mi?  01-01-1970 03:00 Anketler ve İdeoloji 01-01-1970 03:00 ‘İstanbul Beyefendisi’ 01-01-1970 03:00 Fethi Naci’yi Anmak 01-01-1970 03:00 Çocukluğumun Ramazanları 01-01-1970 03:00 Sivil Toplum Üzerine 01-01-1970 03:00 Asrîleşme İkonları 01-01-1970 03:00 Kabul Günleri 01-01-1970 03:00 ‘Vicdan, Mülkün Temelidir’ 01-01-1970 03:00 Kıskançlığın Soykütüğü 01-01-1970 03:00 Sorulmaması Gereken Sorular 01-01-1970 03:00 Bursa’da Ben: Çocuk Narkissos ve Yaşlı Dionysos 01-01-1970 03:00 ‘Filozoflar ve Eşekler’ Üzerine Bir Deneme 01-01-1970 03:00 Baba düzyazıdır; anne şiir! 01-01-1970 03:00 İşkence ve İşkencenin Tarihi Üzerine 01-01-1970 03:00 Okuma Takıntısı 01-01-1970 03:00 Fragmanlar 01-01-1970 03:00 Yaz İkindileri 01-01-1970 03:00 Haziran! Ayların En Zalimi! 01-01-1970 03:00 Eski Telefon Anıları 01-01-1970 03:00 Felsefe ve Şiir İlişkisi Üzerine Notlar 01-01-1970 03:00 ‘Ah güzdür, güzdür o bulanık defter!’ 01-01-1970 03:00