ANI
Giriş Tarihi : 26-06-2024 00:31   Güncelleme : 27-06-2024 19:58

Yazın Görüşmek Dileğiyle! / Selahattin Süzer

Yazan: Selahattin Süzer -YAZIN GÖRÜŞMEK DİLEĞİYLE!

Yazın Görüşmek Dileğiyle! / Selahattin Süzer

YAZIN GÖRÜŞMEK DİLEĞİYLE!

Hoşça kalın…
Havaların soğumasıyla birlikte yazlıkçıların birer birer dönmeye başladığı zamanlar…Canım çok sıkılır. Dönmek için sanki güzün gelmesini dört gözle beklerler.
Halbuki güzün farklı bir güzelliği var..

Sonbahar yağmurlarının ve esintisinin müthiş bir yanı, insanı kendine çeken tarafı var.
Yazlıkçıların evlerini, kapı pencelerini kapatıp bir dahaki sezona kadar dönmeyeceklerini bilmek beni sahiden üzer.

Koşup yakalarına sarılasım gelir.
“Gitmeyin!” diye…
“Arkadaşım acelen ne? Niye erkenden gidiyorsunuz?” diye hesap sorasım gelir.
Yazlıkları bir başına öyle yalnız bırakmalarına canım sıkılır.

Kapalı kalmış yazlıkların bu halleri bana insanların içinde bulundukları muhteşem yalnızlıklarını hatırlatır.
Çocukluğumdan beri bitmek tükenmek bilmeyen bir yazlık tutkum var benim.
Nerede kapısı penceresi kapatılmış bir yazlık ev görsem bir hüzün çöker içime.
Karşılıklı konuşuruz dertleşiriz öyle…
Karşılıklı kapı önünde, pencere ya da balkonların birinde bin bir dert!
Salya sümük ağlaşırız…

Bu yazlık ruhumun çocukluğumda çimlere uzanıp okuduğum bir çizgi romandan esinlendiğini sanıyorum!?
Patika yoldan deniz gözüken, gökyüzünde çılgın martılar, evin bahçesinde koşuşturan çocuklar, birlikte oynayan kedi köpekler…
Rüzgârda savrulan kurumuş sararmış yapraklar…

Bir de kapısı, bacası yıkılmış, penceresi kırılmış, pergolası kaymış, bakımsız kalmış yazlıkların hüzünlü içler acısı halleri.

Küflü limon sarısı çatlamış duvarların çaresizliği…
Paslanmış bidonlardan, salça kutusundan saksılar…

Bakıma muhtaç yaşlı, kimsesiz, saçı sakalı birbirine karışmış, beli bükülmüş, bir tarafta unutulmuş insanlar gibi yazlıklar…
Baktıkça yüzlerine saçılır düşlerim etrafıma.
Oldum bittim beni derinden yaralar…
Hep hayalini kurmuşumdur şöyle çamlar arasında küçük, iki katlı kırmızı kiremitli, ağaç panjurlu, gül bahçeli mütevazi bir yazlık ev.

Çocukluk yıllarım, fakirlik diz boyu. Nerede yazlık sahibi olmak? 
Oturacak bir yuvanın, yiyecek bir lokmanın çok kıymetli olduğu yıllar…

Emekli olduğum yıllardı. Bir arkadaşın ön ayak olmasıyla aldığım ikramiyenin bir kısmıyla Allah bize de bir yazlık nasip etti.
Yıllar öncesinden fide halinde aldığım evimizin balkonunda büyüttüğümüz farklı çamları, bir hevesle yazlığımızın bahçesine dikiverdik. Can sularını torunumun elinden verdik.
Şimdilerde çamların boyları evin boyunu aşmış durumda.

Rüzgârın, yağmurun eksik olmadığı yazlığımızda insanı ferahlatan, huzur veren çam kokusunda ağaç pergolada oturmak, hele de mevsim sonbaharsa hanımın yaptığı börek, kurabiyelerle çay kahve yudumlamanın keyfi bir başka güzel.

Sonbaharı oldum bittim çok severim.
Güzün gelişiyle kapanan yazlıklara hiç dayanamam…
Onları öyle yalınız bırakıp giden yazlıkçılara çok kırılıyorum.
Kapı önlerinde sahibini bekleyen aç kalmış kedi ve köpeklere kıyamam.
Sahibini beklerler gibi ayrılmaz kapıdan, bahçeden…
Kapanan yazlıkların kapılarını, pencerelerini gidip tek tek açasım gelir.
Perdeleri çekilmiş, kapısı kapanmış her yazlığa baktığımda içimin burkulduğunu hissederim.
Her kapının bir kenarına iliştirilmiş “Yazın görüşmek dileğiyle” yazılmış bir kartvizit varmış gibi gelir.

Yalnız ölmek ölümden acıdır…
Kapatılmış yazlıklarda bana hep öyle hüzün dolu, sessiz ve kimsesiz veda eder gibi gelir…

Editör: Dilek Tuna Memişoğlu 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi