YAKA ALTINDAKİ İĞNE
Ne yazık ki, toplu taşıma araçları kalabalık hem de çok kalabalık. Evet, insanlar tıklım tıklım dolu taşıtlarda ayaktalar. Hani iğne atsan yere düşmez derler ya, işte tam da böyle. İğne atsan yere düşmez. Metrobüste çoğu insanın yüzü cama yapışmış, İstanbul trafiğinde bu kadar yolcuyu bir metrobüs taşımamalı. Bu, doğru değil. Otobüslere ek olarak metrobüsleri de yaptılar, gelgelelim bu şehir bu kadar göçü kaldırmıyor artık.
Toplu taşımalarda insanlar birbirlerine sürtünmeden güvenli bir şekilde evlerine ulaşabilmeliler. Bu zamanda öyle mi ya? Şuradan şuraya ellenmeden, sıkıştırılmadan gitmek ne mümkün! Hatırlar mısın Ferdane? Çocukları büyütürken, kızlarımıza bir sürü nasihatin yanında, bir de yakalarının altına iliştirmeleri için iğne verirdik. "Olur da biri seni eller, çaktırmadan taciz ederse, iğneyi çıkar hiç korkma, batır,” derdik.
Bizim kız Gülsüm’ün üniversiteye giderken babası yaşındaki adamlara bile çok iğne batırmışlığı vardır Ferdane. Baktım yaşlıyım diye bana saygı gösterip öne almıyorlar, bastonumla insanları yara yara sarı çizgiye kadar ilerledim. Metrobüsün biri geliyor, biri gidiyor. Yine de o kadar kalabalık bir milletiz ki toplu taşımalar yetmiyor.
Topkapı metrobüs hattındayım, eve döneceğim. Herkes işine gücüne gitmiş; içimden, "nasıl olsa ters istikamet, rahat rahat oturur giderim." diyorum. Aman Ferdane ne mümkün! Metrobüs hattı tıklım tıklım insan kaynıyor; beyazı, zencisi, göçmeni, yerlisi, savaştan kaçanı, yan gelip yatanı, hepsi sabahın bu saatinde ters yöne tuzluk gibi dizilmişler. Yahu! Hani sizin işiniz gücünüz yok mu? Ne kadar işsiz güçsüz, tembel ve iş beğenmez bir millet olmuşuz. Gücüme giden yabancılar değil, mesele kendimize yabancılaşmamız. Saygının çoktan yitip gitmesi… Sorun, zamane ebeveynlerinin çocuklarını bile bile böyle yetiştirmeleri… Sanki zamanın sloganı “Önce kendini sev yavrum, sonra seni seveni canın isterse sayarsın” olmuş, Ferdane.
Keşke üniversitelerde anne-baba ve insan olmanın dersleri de verilse Ferdane. Belki aramızdaki eski zamanların saygınlığına yetişebilirdik. Ha, ne diyordum Ferdane? İyice yaşlandım artık, ne dediğimi de unutur oldum. Binmiş miydim ben metrobüse? Hadi hatırlat istersen bana, nerede kalmıştım? Hah! Tamam, dur hatırladım. Nasıl unutabilirim ki en öndeyim ya, metrobüs boş gelince arkamdaki insanlar içeriye doğru birden atıldılar. İnsan yığınının beni itmesiyle elimdeki baston bir tarafa, ben başka bir tarafa uçtum. Metrobüsün içine kapaklanıp bir müddet de secde ettim.
Yer kapmak için üstümden atlayıp geçenler oldu. Ay! Bir ağrıma gitti Ferdane. Gözlerimden akan yaşlara mani olamadım. Gözlerimin yaşarması canımın yanmasından değil, insanlığın, saygınlığın bu kadar ayaklar altına alınmasınaydı. Allahtan vicdan sahibi gençlerimiz de var. Birkaçı yer kapma derdine düşmeden elimden tutup kaldırdılar beni. Yerden kalktığımda savaştan çıkmış gibiydim ya da üstümden tır geçmiş gibiydi. Ayağa kalktıktan sonra başımın çaresine bakmalıydım, herkes yerleri doldurmuştu. Yine sihirli değnek olarak kullandığım bastonumu kaldırıp önde oturan bir gencin omzuna hafifçe dokundum. “Hadi ne oturuyorsun, kalk bakalım, biraz da ben oturayım,” dedim.
Neyse ki, aile terbiyesi almış bir gençmiş, kalktı ve hiç gocunmadan bana yerini verdi. Ardından sağa sola baktım, bir de ne göreyim! Benim düşe kalka binmeyi beceremediğim metrobüse, görme engelli bir adam da binmiş. Gençler koltuklarda otururken, görme engelli adam ayakta tutunmaya çalışıyor. Gençlerin çoğu kulaklıklarını takmış camdan dışarıyı seyrediyor, kimisi başını yukarı kaldırmadan telefonuyla oynuyor kimisi de yer vermemek için uyuyor numarası yapıyordu. Onu görür görmez ayağa kalkıp seslendim. Sanki seslenen ben değildim, avazım çıktığı kadar bağırıyordum: “Aranızda görme engelli bir arkadaşa yer vermek isteyen var mı?” Üstü örtülü sitemime kayıtsız kalmayan genç bir delikanlı kalkıp yer verdi.
Altmışlı yıllar böyle miydi ya? Biz otururken yaşlı biri ayakta bekleyecek, bu mümkün müydü? Anında fişek gibi fırlar, yer verdiğimiz yetmezmiş gibi üstüne bir de otursunlar diye yemin billah yalvarırdık. Ailemiz, bizlere saygıyı öğretti. Biz, altmışlı yılların çocuklarıyız. Şehir kalabalıklaşırken, binalar yükseldi, insanlar birbirlerinden uzaklaştı. E söylesene, altmışlı yıllardan geriye kim kaldı? Hadi bir kahve yap da karşılıklı höpürdetelim Ferdane.