ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 01-04-2025 17:33

Vatan Nöbetinde Bir Bayram / Şadan Köse

Yazan: Şadan Köse - VATAN NÖBETİNDE BİR BAYRAM

Vatan Nöbetinde Bir Bayram / Şadan Köse

VATAN NÖBETİNDE BİR BAYRAM

Bayram sabahı… Güneş, iki dağın arasından süzülerek dağların doruklarındaki sınır karakoluna selam çakıyordu. Dağlar, yüzyıllardır burada dimdik duran; zamanın yıpratamadığı heybetli muhafızlar gibiydi. Zirveleri ince bir sis tabakasıyla örtülmüş, alt kısımlarıysa gür ormanlarla kaplanmıştı.

Ormanın derinliklerinde dev çamlar göğe uzanıyor, dalları birbirine dolanarak sık bir duvar örüyordu. Ladin ve köknar ağaçları kokularını rüzgâra bırakarak sabahın serinliğinde hafifçe sallanıyordu. Meşe ve gürgen ağaçları ise köklerini toprağa sımsıkı sararak geçmişin izlerini taşıyordu.

Etraf sessiz gibi görünse de doğa kendi bayramını kutluyordu. Saklanmış sincaplar ağaçların gövdelerinde hızla koşuşturuyor, çalıların arasından gelen hışırtılar, bir tilkinin sabah avına çıktığını haber veriyordu. Küçük bir gölcükte su içen bir karaca, başını kaldırıp etrafı dinledikten sonra kayboluyordu.

Gökyüzünde birkaç kartal geniş kanatlarını açarak süzülüyor, ötelerden gelen kuzgunların tınılı sesi boşlukta yankılanıyordu. Ağaç dallarına saklanmış serçeler neşeyle cıvıldarken, ötüşleri sınır karakolunun sessiz nöbetine eşlik ediyordu.

Sınır karakolunun yemekhanesinde, u şeklinde dizilmiş uzun masaların etrafında askerler toplanmıştı. Bayramın neşesi yüzlerine yansıyordu ama içlerinde bir burukluk vardı. Sevdiklerinden uzaktılar. Ortaya şeker tabakları ve kolonyalar dizilerek bir bayram havası yaratılmaya çalışılmıştı. Herkes sessizce Halis Başçavuş’un gelmesini bekliyordu.

Bölük çavuşu kapının yanında dikilmiş, komutanın gelişini bekliyordu. Ansızın içeride bir hareketlenme oldu. O an dimdik durdu ve gür sesiyle: “Dikkat! Komutan sağda!” diye bağırdı.

Halis Başçavuş içeri adımını attığında tüm askerler ayağa kalkmış, esas duruşa geçmişti.

Başçavuş, bayrama özel bir numaralı elbisesini giymişti. Siyah kunduraları yeni boyanmış, haki pantolonu jilet gibi ütülenmişti. Kolundaki apoletler, göğsündeki başarı büröveleri ve başındaki askeri şapkası yılların verdiği deneyimi ve onun görevine olan bağlılığını gösteriyordu.

Nazik ve sevecen bir ses tonuyla, “Oturun arkadaşlar.” dedi.

Askerler biraz gürültüyle sandalyelerine oturdu. Ortam sessizliğe bürününce Halis Başçavuş masaların ortasına geçti. Bir an için gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Sonra, boğazını temizleyerek konuşmaya başladı: “Arkadaşlar, üç yıldır bu karakolda görev yapıyorum. Benim üçüncü bayramım,  sizinse birinci bayramınız… Yine anasından, babasından, eşinden, nişanlısından, çocuklarından, sevdiklerinden ayrı bir bayram geçiriyoruz. Ama bir sevgi var ki her şeyin üstünde: Vatan sevgisi…

Biliyorum, burada olmak bazen zor geliyor. Sevdiklerimizin yanında olamamak, bayram sabahı büyüklerimizin elini öpememek… Ama unutmayın ki vatan olmazsa ne bayram olur, ne ailemiz, ne de sevdiklerimiz... İşte biz, bu kutsal nöbeti tutarak sadece sınırı değil, onların huzurunu da koruyoruz.”

Halis Başçavuş’un sözleri yemekhanede yankılanırken, askerlerden Onbaşı Mustafa elini kaldırdı. Tok sesiyle konuşmaya başladı:
“Komutanım, askere gelmeden önce dedem bana askerlik anılarını anlatırdı. O da bir bayram sabahı, Kıbrıs’ta görevdeymiş. Komutanı, onlara: ‘Evlatlarım, biz buradayken sevdiklerimiz rahat etsin diye, bayram şekerini çocuklar korkusuzca yesin diye buradayız.’ demiş.

Bugün burada otururken anladım ki askerlik sadece silah tutmak değil, yürekte vatan sevgisi taşımaktır. Dedemin dediği gibi: “Biz buradayız ki onlar huzur içinde bayram yapsın!”

Bu sözler, yemekhaneye derin bir sessizlik getirdi. Halis Başçavuş gözleri dolu dolu Onbaşı Mustafa’ya baktı. Sonra derin bir nefes alarak konuşmasına devam etti: “Ne diyor Mustafa Kemal Atatürk: ‘Vatanını en çok seven, görevini en iyi yapandır.’

Bizi bu bayramda ailelerimizden ayıran şey fedakârlıktır. Ama unutmayın, bu fedakârlık sadece bizim değil, bizden önce burada olan dedelerimizin, babalarımızın da yaptığı bir şeydi. O nöbeti biz devraldık. Bir gün biz de çocuklarımıza, torunlarımıza devredeceğiz. Ama vatan sevgisi, o asla devredilmeyecek! O, kalbimizde hep var olacak.”

Askerler bu sözler üzerine sessizce birbirlerine baktılar. Birçoğunun gözlerinde özlem vardı ama aynı zamanda büyük bir gurur da hissediliyordu. İşte bayram burada, bu karakolda, birbirlerine duydukları kardeşlik duygusuyla kutlanıyordu.

O sabah, sınır karakolunda bir bayram havası esiyordu. Bayram sadece aileyle değil, omuz omuza görev yapan silah arkadaşlarıyla da kutlanır ve en güzel bayram, vatan için tutulmuş bir nöbettir.

Askerden biri eline bir şeker tabağı alıp yanındakilere uzattı. Ardından bir diğeri kolonya şişesini alarak arkadaşlarının ellerine dökmeye başladı. O an, bayramın asıl anlamı ortaya çıktı: Paylaşmak, birlik olmak, bir arada durmak…

Dışarıda güneş yükselmeye başlamıştı. Karakolun pencerelerinden süzülen ışıklar, askerlerin yüzüne vuruyordu. Sınırın sessizliğinde, vatan nöbeti devam ediyordu.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi