ÜSTAT NECİP FAZIL
'Kaldırımlar' şairi Necip Fazıl Kısakürek'i, "Çile" adlı şiir kitabıyla lise birinci sınıfta tanımıştım. 'Zindandan Mehmed'e Mektup' şiiriyle zamanı; çaydaki şekeri karıştıra karıştıra, köpük köpük duman duman eritmiştim.
"Mehmed'im sevinin başlar yüksekte" derken inananın başının hep dik olacağını anlatırken,
"Sanma bu tekerlek kalır tümsekte
Yarın elbet bizim, elbet bizimdir
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir" dizeleriyle ümitvar olmuştum. Yüreğime ılık ılık sevgi akmıştı.
'Sakarya' şiiriyle Türk'ün azmini, mücadele ruhunu, vatan sevdasını iliklerime kadar hissederken özgürlüğün tadını damla damla akıttı damağıma.
'Beklenen' şiirinde,
"Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar."
diyerek özlemin ve beklemenin ruhtaki izlerine dem vurur ve hasretin katmerlenen yarasını kanatır.
'Bizim Şarkımız' adlı şiiriyle yalnız olmadığımızı, sabrın sonunda mutlak selamet olduğunu, güzel eserler bırakanların unutulmayacağını anlatır, ümitvar olur insan.
Şiire meylimi akıtan, henüz ortaokul yıllarımda gönlüme taht kuran şairlerden biri olan Necip Fazıl Kısakürek'i, ölüm yıldönümünde kısaca tanıtmak isterim.
Maraşlı bir ailenin oğlu olan ve asıl adı Ahmet Necip olan şair, 1904 yılında İstanbul'da dünyaya gelir. Hukukçu bir babanın ve Giritli bir annenin iki evladından biridir Necip Fazıl. Kız kardeşinin vefatından sonra yalnız kalan usta şairin çocukluğu, Çemberlitaş'ta dedesinin çiftliğinde geçer. Çok zorlu ve yalnız bir çocukluk geçirir. Bahriye mektebine giderken şiirle ilgilenmeye başlar ve İstanbul işgal edilince annesiyle Erzurum'a akrabalarının yanına giderler.
Türk edebiyatında kendine özgü bir yeri olan büyük şairlerimizden Necip Fazıl; edebiyatın şiir, tiyatro, oyun, roman gibi farklı alanlarında başarılı eserler vermiş bir isimdir. İslamcı ideolog ve komplo teorisyenidir. Bilinen ilk şiiri 1 temmuz 1922 yılında, Yeni Mecmua'da yayınlanan 'Kitabe' başlıklı şiiridir. Akabinde de şiirleri 1922'de yine aynı dergide yayımlanmaya devam eder. "Kaldırımlar" adlı şiir kitabı ile büyük ilgi gördüğü için "Kaldırımlar Şairi" olarak anılır.
Necip Fazıl Kısakürek, Cumhuriyet’in ilk yıllarında hece vezniyle şiirler yazar. Eserlerinde estetik kaygı gözetir ve metafizik - psikolojik derinlikli şiirler kaleme alır. İçerik bakımından mistik ve metafizik eğilimler gösteren şiiri vehim ve sayıklamalar içerir.
O dönemlerde hayatında yaşadığı olumsuzluklar ve asla anmak istemediği alkollü geçirdiği günlerden sonra, 1934 yılında Nakşibendi tarikatı şeyhi Abdülhakim Arvasi ile tanışır ve yazıları tasavvuf kokmaya başlar. Bu noktada Necip Fazıl hayatını ikiye ayırır; Arvasi'den önce ve Arvasi'den sonra.
1941 yılında Fatma Neslihan Balaban ile evlenir. Bir yıl sonra da 45 günlüğüne Erzurum'a askere gider. Burada da yazmaya devam eder fakat kaleme aldığı siyasi içerikli bir yazı, onun hapishane hayatının başlangıcı olur. Hapisten çıktıktan sonra üç oğlan iki kız beş çocuğu olur.
Necip Fazıl'ın en güçlü destekçilerinden, Türk edebiyatının büyük ustalarından Behçet Necatigil;
"Tekke şiirimizin verimlerini modern Fransız şiiri ölçüleriyle değerlendiren, şiirlerinde insanın evrendeki yerini araştıran; madde ve ruh problemlerini, iç alemin gizli duygu ve tutkularını dile getiren Necip Fazıl; oturmuş bir dil ve sağlam bir tenkitle yazdı ve yazmış olduğu yazılarla birçok kişiyi etkileyerek Türk edebiyatının en önemli şairlerinden biri olmuştur" diyerek ona sahip çıkar.
Aslında çok renkli bir kariyeri olan Necip Fazıl, şairliğiyle ön plana çıkar. Şiirlerinde Abdülhakim Arvasi, Oscar Wilde, Lord Byron, William Shakespeare, Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi Tanpınar, Hamdullah Suphi Tanrıöver gibi yazarlardan etkilendiği görülür.
Aynı zamanda Sezai Karakoç, Hilmi Yavuz, Cahit Zarifoğlu, Nurullah Genç gibi birçok şairi de kendi etkisi altına almayı başarır.
Necip Fazıl "sanat sanat içindir" anlayışını benimser, eserlerinde de bunu hissettirir. Ancak yaşadığı değişimlerin etkisiyle ikinci hayatım dediği Arvasi ile tanıştıktan sonraki dönemde eserlerinde dinî-mistik görüş hakim olur. Şiirlerinde; korku, ölüm, dâüssıla, ukde, tecrit, Allah, insan, din, mekân, tabiat, kadın, yalnızlık ve hafakan konularına ustaca yer verir.
Necip Fazıl Kısakürek'in şiirlerinde eşya, dış görünüşüyle algılandığı gibi değildir. Eşya, insanın iç dünyası ile ilişkilidir. Şiiri, Üstün idrak sahibi ve ilahi emanetin temsilcisi olarak tarif eden Necip Fazıl Kısakürek, kabul ettiği bütün şiirlerini, "Çile" isimli kitabında bir araya getirir ve şiir anlayışı hakkında yazmış olduğu poetikayı da bu kitabın içerisine ekler.
Üstadın şiirleri Kutsal bir varlık ile kişisel bir bağ kurma arayışını anlatan, gizemcilik olarak da bilinen Mistisizm türündedir. Her ne kadar ilk dönem şiirleri dini içeriklerde olmasa da Nakşibendi şeyhi Abdülhakim Arvasi ile tanıştıktan sonra sanat anlayışına, dini mistik görüş hakim olur. Tasavvufi meselelere eğilir, metafizik endişelerini dini bir dille tartışır.
Necip Fazıl'ın yazarlık dışındaki en büyük kariyeri bankacılıktır. Eğitim için gittiği Paris'ten döndükten sonra, İstanbul'da bu meslek ile tanışır ve ilk iş tecrübesini Hollanda Bankası'nda kazanır. Ardından Osmanlı Bankası'nda çalışır ve Adana'da Ceyhan'a gider. Necip Fazıl Kısakürek'in hayatı boyunca süren at merakı ise bankacılık yıllarında başlamıştır. Bir müddet bankada çalıştıktan sonra ayrılıp tekrar İstanbul'a döner, Fransız otomobilleri satan bir şirkette ticari servis şefliği yapar. Sonradan yine bankacılığa dönerek dokuz yıl daha bu alanda çalışmaya devam eder. Ancak şiir tutkusu yüzünden bankacılığa bir daha dönmemek üzere son verir.
Kısakürek, Ankara'da Yüksek Devlet Konservatuarına tayin edilir. İstanbul'da Güzel Sanatlar Akademisi'nde kültür dersleri verir ve Robert Koleji'nin son üç sınıfının edebiyat derslerine de girer. Son olarak İstanbul'da teftiş eğitimi kadrosuna atanır. Bunların dışında muhasebecilik de yaptığı birçok alanda görev alır.
Üstat, 1949'lu yıllarda Büyük Doğu Cemiyeti'ni kurar ve derneğin başkanı olur. Bu cemiyette faaliyet gösterdiği dönemlerde, birçok kez tutuklanarak hapis yatan Necip Fazıl Kısakürek, günlük haftalık ve aylık olmak üzere dergiyi 512. sayıya ulaştırır. Büyük Doğu dergisinin son sayısını ise Mayıs 1978'de çıkarır. 26 Mayıs 1951'de Cemiyeti fesheder. Eşinin isminin de yer aldığı birçok takma isim kullanır.
1960 darbesinden sonra evinden alınıp dört ay Balmumcu Garnizonu'nda kaldıktan sonra basın affıyla çıkar. Ancak Atatürk'e hakaret iddiasıyla iftira atılarak tekrar tutuklanıp on üç ay cezaevinde yatar. İddialar asılsız çıkınca tekrar serbest kalır.
Yaşamı boyunca birçok ödüle layık görülen Üstat, adını edebiyat tarihine altın harflerle yazdırmayı başarır ve "Üstat" lakabına hak kazanır. 25 Mayıs 1983 yılında, 79 yaşında iken hayata gözlerini yumar.
Yalnızlığını, çocukluğunun izlerini, içindeki karanlığı anlatan 'Kaldırımlar' şairinin ruhu şad, mekânı cennet olsun.
Rahmet ve saygıyla...
***
TRUVA YAYIN GRUBU YOUTUBE KANALIMIZA ABONE OLMAYI UNUTMAYIN...
Logoya tıklayıp Youtube kanalımızı ziyaret edebilir, abone olabilirsiniz