UÇURUMA GİDEN İLGİ ÜZERİNE DÜŞTÜKÇE UZAKLAŞAN İNSAN VE KAYBEDİLEN VAZGEÇİLMEZLİK ALGISI
Hayatın karmaşık denklemlerinde insan ilişkileri belki de en çetrefilli olanıdır. Basit bir sevgi ve ilgi beklentisiyle kurulan bağlar çoğu zaman beklenmedik bir paradoksa dönüşebilir:
Birine ne kadar çok yaklaşırsanız, o kadar uzaklaşır; birine vazgeçilmez olduğunu hissettirirseniz, ilk vazgeçeceği kişi siz olursunuz. İnsan doğasının derinliklerine işlemiş bu acımasız gibi görünen kural, bizlere değişmeyen bir gerçeği fısıldar âdeta.
İnsanın doğasında var olan bir denge arayışı söz konusudur. İlişkilerde de bu denge kendini gösterir. Sürekli ilgi ve alaka gösterilen taraf, zamanla bu durumu bir hak olarak görmeye başlar. Karşı tarafın çabası, onun için sıradanlaşır hatta bazen boğucu bir hâl alabilir.
Tıpkı sürekli sulanan bir çiçeğin köklerinin çürümesi gibi aşırı ilgi de ilişkinin canlılığını yitirmesine neden olabilir. İlginin tek taraflı bir akış haline gelmesi, diğer tarafın kendini sıkışmış, özgürlüğünün kısıtlanmış hissetmesine yol açar ve içgüdüsel olarak bir geri çekilme mekanizması devreye girer.
Vazgeçilmezlik algısı ise bu paradoks içinde ayrı bir tehlike barındırır. Bir insanı hayatınızın merkezine yerleştirip onsuz yapamayacağınızı hissettirmeniz, ona büyük bir güç verir. Bu güç maalesef çoğu zaman ilişkinin dinamiklerini bozar. Karşı taraf, sizin ona olan bağımlılığınızı fark ettiğinde kendi değerini olduğundan çok daha yükseklerde görmeye başlar. Artık çaba göstermesine gerek kalmaz çünkü sizin her koşulda yanında olacağınızdan emindir. Bu rahatlık, zamanla ilgisizliğe hatta saygısızlığa dönüşebilir.
Vazgeçilmez olduğunu hisseden kişi, kaybedecek bir şeyi olmadığını düşünerek ilişkinin hassasiyetini göz ardı edebilir.
Bu kuralın asla değişmemesinin nedeni, temel insan psikolojisine dayanmasıdır. İnsan, doğası gereği elde edemediği şeyin peşinden gitmeye meyillidir. Ulaşılması zor olan, kıymetli olandır. Sürekli elinin altında olan, kolayca erişilebilen ise zamanla değerini yitirir. İlişkilerde de bu dinamik işler. Kendini her zaman ulaşılabilir kılan ve tüm enerjisini karşı tarafa odaklayan kişi, farkında olmadan kendi değerini düşürür.
Gizemini kaybeder, merak uyandırmaz hâle gelir ve sonuç olarak karşı tarafın ilgisini kaybetmeye başlar.
Peki bu kaçınılmaz sondan nasıl korunulur? Cevap, “sağlıklı bir denge kurmaktan geçer.”
Sevgi ve ilgi göstermek elbette önemlidir ancak bu duygunun boğucu bir hâl almamasına özen gösterilmelidir. Karşı tarafa değer verdiğinizi hissettirirken kendi sınırlarınızı koruyup kendi ilgi alanlarınıza ve sosyal çevrenize sahip çıkmak hayati önem taşır. Unutmamak gerekir ki kendi ayakları üzerinde duran ve kendi hayatından keyif alan bir insan, her zaman daha çekicidir.
Vazgeçilmezlik yanılgısına gelince en sağlıklı yaklaşım; kimsenin kimse için mutlak anlamda vazgeçilmez olmadığını kabul etmektir. Elbette, derin bağlar kurulur, büyük sevgiler yaşanır ancak bir ilişkinin temeli karşılıklı saygı, değer vermek ve özgür irade olmalıdır. Birini kaybetme korkusuyla hareket etmek yerine, ilişkinin sağlıklı bir zeminde yürümesi için çabalamak daha yapıcıdır.
Sonuç olarak, "birinin üzerine ne kadar düşerseniz sizden o kadar uzaklaşır" ve "bir insana vazgeçilmez olduğunu hissettirirseniz ilk vazgeçeceği siz olursunuz" kuralı, insan ilişkilerinin karmaşık doğasını acı bir şekilde özetler. Bu kuralı bir kader olarak görmek yerine bir uyarı olarak algılamak ve ilişkilerimizde sağlıklı bir denge kurmaya özen göstermek, hem kendi ruh sağlığımız hem de kurduğumuz bağların sürdürülebilirliği açısından hayati önem taşır.
Unutmayın, en değerli ilişki; “her iki tarafın da özgür ve değerli hissettiği, karşılıklı saygı ve sevgi üzerine inşa edilmiş olandır.”
***
TRUVA YAYIN GRUBU YOUTUBE KANALIMIZA ABONE OLMAYI UNUTMAYIN...
Logoya tıklayıp Youtube kanalımızı ziyaret edebilir, abone olabilirsiniz.