TERAZİN AĞIR BASSIN
Bakkal Ali'nin küçük bir bakkal dükkanı vardı. Dükkanda eşiyle birlikte çalışıyorlardı. İşyerinin hemen üstünde Hacı amca ve eşi yaşıyordu. Hacı amca, her sabah duyduğu kepenk sesiyle uyanır, pencereden aşağıya bakar, alttaki bakkalın hale gittiğini görünce, namazını kılar, doğru aşağıya inerdi.
Genç kadın yalnız kalmasın, zorlanmasın diyeydi bütün çabası. Çok seviyordu bu aileyi. Hemen, genç kadın döşesin diye gelen gazete paketlerini getirirdi standın başına. Sonra, evvela ekmek dolabını bir güzel temizler, çekmecesinde biriken kırıntıları bahçedeki ağacın dibine kuşlar için döker, sonra da yeni gelen ekmekleri dolaba itinayla döşerdi.
Genç kadın babasına o kadar çok benzetiyordu ki Mustafa amcayı. Tevafuğa bakın ki hem cismani olarak çok benziyordu hem de babasının adı da Mustafa'ydı.
Bakkalda her sabah işleri birlikte bitirirler, sonra da oturur eşi gelene kadar muhabbet ederlerdi. Hiç yalnız bırakmaz, hep destek olurdu. Çok erken kaybettiği babasını hatırlatırdı genç kadına.
Bakkal Ali bazen halden sebzeleri alınca bankalara uğrar, banka işlerini de halleder, öyle gelirdi. Bu arada o da kahvaltıyı hazırlar, babasının yerine koyduğu Mustafa amcayı da davet ederdi. Ama Mustafa amca;
"Ninen evde kızım. O olmadan boğazımdan geçmez. Çıkayım, evde yiyeyim ben." derdi.
Ali'ye ve eşine sürekli yaşantısından kesitler anlatırdı. "Cüzdanı unuturum, hanımı unutmam. Kilittir hanımlar oğlum." Genç kadını göstererek; "Bunlar olmazsa hiçbir kapı açılmaz. Kadınlarımız yanımızdayken istediğimiz eve girer çıkarız. Her kapı açılır. Amma onları kaybettik mi hiç bir kapı açılmaz." derdi.
Mustafa amca eşsiz bir insandı. Cebinde biletle dolaşırdı. Oysa 65 yaş üstü otobüse ücretsiz biniliyordu. Otobüse bindiğinde kimin bileti yoksa, hemen cebinden çıkarıp veriyordu. Evinin bulunduğu sitenin çevresini çam ağaçlarıyla çevirmiş, omzunda taşıdığı tenekelerle sulamıştı her birini. Karşıdaki durağa ve alttaki parka dut ağacı dikmişti. Daha aşağılarda, bir okulun önündeki bölünmüş yola, yol boyu çeşitli ağaçlar dikmişti. Hepsini de sulamak için genç kadının oğlundan yardım ister, birlikte sularlardı.
Hayırda tam bir rol modeldi Mustafa amca. "El evladı, bel evladından hayırlıdır." derdi. Bir gün bakkala bir adam gelmişti. O aralar bilet yerine artık kart kullanılıyor, ona para yükleniyordu. "20 TL lik doldursanız da daha sonra versem olur mu?" deyince eşi de kabul etmemişti. Günde onlarcası oluyordu böyle. Adamda çıkıp giderken Mustafa amca adamı durdurup, eşine; "Doldur oğlum kartı" diyerek hemen parayı vermişti.
Müşteri gidince Ali; "O para gelmeyecek." demiş, Mustafa amca da; "Zaten gelmesin. Yoksa hayrın anlamı kalmaz." demişti.
O dönemler KDV fişi doldurulur, fark maaşa yansırdı. Mustafa amca bütün yaşlıların, haberleri yokken fişlerini doldurur, yatırıverirdi. Kendi maaşını alır almaz, elektrik, su, telefon fatura bedellerini ayırır, doğru eşine getirir; "Oğlum bu sende dursun. Ödeme gününe kadar kullanırsın. Ben iki gün önce haber ederim, sen son güne ayarlarsın." derdi.
Mustafa amca bir gün, yine muhabbet esnasında bakkal Ali'nin terazi tartısını dikkat etmiş olmalı. Müşteri gidince gülümsedi. Ve;
"Rahmetli babam köyde bakkaldı. O zamanlar mal almaya kendin gidiyordun. Toptancı falan gelmezdi. Bir defasında aldığımız kınanın içinde düğme çıktı. Babam o düğmeyi alıp cebine kattı. Ben de sordum; 'baba niye cebine koydun, o kadın düğmesi?' dedim. Babamda, 'Haftaya iade edeceğiz' dedi. Şaşırdım. 'Neden baba?' dedim. O da, 'Oğlum, kınanın fiyatı ile düğmenin fiyatı aynı değil ki' dedi. Ben hemen, 'Ama baba, o düğme ağırlığında bizimde kınamız eksik' dedim. Babam, 'Bak oğlum. O adamın düğmenin düştüğünden haberi yok. Ama benim var. Fiyatları farklı. Bile bile ben bu haramı yiyemem. Onun haberi olmadığı için sorumlu değil. Ama biz biliyoruz. Sen sen ol, bu işi sürdürecek olursan bunlara dikkat et. Bir de terazin hep müşteriye ağır bassın, sana değil' dedi. Şimdi oğlum, her geldiğimde dikkat ediyorum, hep terazin müşterinin ürününü fazla çekiyor. Lokman helalinden. Her tarttığın ağır olsun, gözün harama bağlı olsun. Gönlün hep inşirah bulsun. Allah sayılarınızı artırsın. Babamın bana olan öğüdü aklıma geldi, duygulandım." dedi.
Genç kadını bu muhabbet geçmişe, taa babasına götürdü. Babası da bu konularda yani kul hakkı konusunda o kadar çok hassastı ki. Karşısında babası varmış da onunla konuşuyormuş hissine kapıldı.
Aradan birkaç gün geçmişti. Bakkalın karşısındaki poliklinikten nefes nefese gelen Mustafa amca, Ali bakkala, "Oğlum sana ne kadar borcum var." dedi. Bakkal Ali; "Çok birşey değil Hacı amca, 7 TL. Noldu?" Hemen parayı çıkarıp ödemek isteyince bakkal Ali; " Hacı Amca dursun şimdi. Ne kadarcık zaten" dese de dinlemedi. Hemen parayı ödedi. Bakkal Ali "Hacı amca bendeki 700 liranı vereyim." deyince; "O sende dursun. Bakarsın akşam sabah lazım olur" deyip hızla evine çıkmıştı.
Aradan 15 dk sonra ambulans sirenleri bakkalın olduğu sitede ötmeye başlayınca, Ali evi arayıp genç kadına çabuk gelmesini, Hacı amcanın hastalanmış olabileceğini söyledi. Yüreği ağzında bakkala koşan genç kadın, aldığı soğuk haberle, babasını tekrar kaybetmenin acısıyla olduğu yere yığıldı.