BİYOGRAFİ
Giriş Tarihi : 04-03-2025 15:02   Güncelleme : 04-03-2025 16:28

Tarihe Vurulan Damga - Halit Ziya Uşaklıgil / Ümmügülsüm Hasyıldırım

Yazan: Ümmügülsüm Hasyıldırım -TARİHE VURULAN DAMGA HALİT ZİYA UŞAKLIGİL

Tarihe Vurulan Damga - Halit Ziya Uşaklıgil / Ümmügülsüm Hasyıldırım

TARİHE VURULAN DAMGA HALİT ZİYA UŞAKLIGİL

Yeni yılın ilk günü, soğuk bir pazartesi sabahı dünyaya gözlerini açtığında; sıcacık bir anne kucağında, varlıklı bir babanın oğlu olarak doğmuştu.

Uşak'tan İzmir'e göçmüş Uşşâkizâdeler adıyla bilinen eşraftan bir ailenin oğlu olan Halil Efendi, iki çocuğuyla birlikte aile reisi tarafından İstanbul'da açtıkları şubenin başına getirildi.

Ocak 1866'da Uşaklı Helvacızâdeler'den Halil Efendi'nin üçüncü çocuğu olarak Eyüp'te dünyaya gelen Halit Ziya, annesi Behiye Hanım'ın da gözbebeğiydi.

Altı yaşına gelince Mercan Mahalle Mektebi'nde ilk eğitimine başladı. Ancak ne yaşadı bilinmez ama "o okula" gitmeyi hiç istemedi Halit Ziya, sürekli hasta olduğunu bahane ediyordu. Sonrasındaysa daha çok dikkatini çeken Saraçhane'deki Sıbyan Mektebi'ne geçmişti. Buradan da kendi kendine yazıldığı Fatih Askerî Rüştiyesi'nde eğitimine devam etti.

Babasının işleri bozulunca on yaşındayken ailesiyle İzmir'e döndü. Babası çok dindardı. Yazları İhsaniye'deki evlerine geçerlerdi. Orada hep toplantılar yapılırdı. Gece evlerine gelenler Halit Ziya'ya hep gazete okutur, dinlerlerdi. Bu da onu okuma tiryakisi yapmıştı.

Gedikpaşa Tiyatrosu'nda izlediği ilk sahneden sonra tiyatro meraklısı oldu.

İzmir Rüştiye'sine girerek özel Fransızca dersi alan Halit Ziya, Avusturyalı Katolik rahiplerin yönettiği Mechitariste Okulu'na devam etti. 1884'te son sınıftayken eğitimini tamamlamadan okuldan ayrılmak zorunda kalınca babasının ticarethanesinde çalışmaya başladı.

1886 yılında idadide birlikte çalıştığı arkadaşı Tevfik Nevzat'la "Hizmet" adlı gazeteyi çıkararak yapıtlarını burada yayınladı. Bu gazete, Vali Halil Rıfat Paşa ve Hukuk Dairesi Reisi himayesinde yayımlanmış, şehrin kültür-sanat hayatına canlılık getirmiş ve Halit Ziya'ya ise geniş bir yazı alanı açmıştı.

O yıllarda Halit Ziya henüz 22 yaşındayken, o anlatılmaz acıyla, annesini kaybedince tanıştı. 1888 yılıydı ve çok gençti. Anasının kaybı onu derinden yaraladı. Amcası, hem acısını hafifletmek hem de yanında yoldaş olsun diye 1889'da iki aylık seyahate çıkararak Uluslararası Paris Sergisi'ne götürdü. Oradaki gezi izlenimlerini Hizmet ve Tarîk'e mektuplarla anlatarak yazmaya devam etti. O yılın sonunda da Fatma Memnune Hanım'la evlendi. Altı evlat sahibi oldu ancak üçü çocuk yaşta hastalanıp hayatını kaybetti. Teselliyi yazmakta buldu.

Fransızcasını geliştirmesine katkı sağlayan geziden dönünce, eğitim aldığı İzmir Rüştiyesi'nde Fransızca öğretmenliği yaptı. Renkli bir kişilikti Halit Ziya Uşaklıgil. Osmanlı Bankası'nda çalıştı. İzmir İdadisi'nde Fransızca ve edebiyat dersleri verdi. 1893 yılında İstanbul Reji'de Başkâtip olunca İstanbul'a taşındı. Bu işinde vaktinin çoğunu okuma ve yazmaya ayırdı.

Reji'deki çalışma günlerinde Recaizade Mahmut Ekrem aracılığıyla Edebiyat-ı Cedide adlı edebiyat topluluğuna katıldı ve bu grubun en önemli isimlerinden biri oldu. Servet-i Fünûn Dergisi'nde yazıları, hikâyeleri ve romanları yayımlandı. Tarihe mal olan eserlerini bu topluluk içinde verdi. Mai ve Siyah onu Edebiyat-ı Cedîde'in tartışmasız en önemli romancı ve hikâyecisi yaptı.

Yazıları, tek dostu ve yoldaşıydı. İkinci Meşrutiyet'in ilanından sonra Reji Komiserliğine getirildi. Darülfünun'da (İstanbul Üniversitesi) Batı edebiyatı ve estetik dersleri verdi. Çok hareketli bir hayatı vardı. Aradan çok geçmeden 1909'da İttihat ve Terakki'nin önerisiyle Mabeyn Başkatibi oldu. Su gibi akan günler 1911 yılını çabucak getirdi ve Meclis-i Âyan üyeliğine seçildi. Daha sonra da üniversiteye döndü. Siyasi görevle Fransa, Almanya ve Romanya'ya gitti. İttihat ve Terakki'nin iktidardan düşmesiyle Reji İdaresi Yönetim Kurulu Başkanlığı'na getirildi.

Cumhuriyet'ten sonra da Yeşilköy'deki yalısına çekildi. Cumhuriyet döneminin Türk romancı ve yazarı ünvanını aldı. Bütün büyük eserlerini bu dönemde yazdı.

Umuda, mavi rengi ounla verdik. Hüzne, hayallerin ve umutların kırılışına da siyahı, onunla giydirdik. Duygularımıza onunla renk verdik. Kaybedişlerin acı yüzüyle onunla tanıştık."

Ahmet Hamdi Tanpınar'ın deyimiyle, "Nesli namına konuşan ilk eser" ünvanını alan Mai ve Siyah; objektifliği ve gerçekliği göz önüne seren bir eserdir.

Mai ve Siyah, Halit Ziya Uşaklıgil'in kişiliğini, hayata bakışını, yaşam felsefesini ele veren en büyük eserlerinden biridir. Adını altın harflerle tarihe yazdıran Mai ve Siyah, "İnsanlar, hayatlarına çıkan her türlü zorluğa karşı ne pahasına olursa olsun mücadele etmelidir. Boş hayallere ise kapılmamalıdır" anafikrini resmetmiştir.

Mai ve Siyah romanıyla "Topluluğun beyannamesi" ünvanını alması, kolay değildi elbet. Ruhlara girip ince noktayı yakalamak maharet ister. Devrin matbuat âlemi ve Edebiyat-ı Cedide neslinin sanat ve hayat anlayışını aksettiren bir nesil romanının yazarı olmak, tarihe imza atmaktı.

Halit Ziya Uşaklıgil'in iki dev eserinden biri olan Aşk-ı Memnu adlı romanı, Batı edebiyatının ilk örneğini yansıtıyordu. Türk romancılık tarihine altın harflerle yazılan Aşk-ı Memnu, bilim çevrelerince de kabul görerek yazarın en olgun eseri olarak nitelendirildi. Servet-i Fünûn dönemi Türk edebiyatının şaheserlerinden biri olarak değerlendirildi. Realist ve natüralist olan bu eseri de tarihe mal olmayı başarmıştı.

Halit Ziya Uşaklıgil'in Aşk-ı Memnu'su, yasakları deldi. Batı özentisinin aile yaşamında verdiği yıkımın resmini çizdi. Almamız gereken bilim ve tekniği es geçip yaşantılara aldanmanın acı faturasını kesti. Dönemin, özellikle Boğaziçi'nde yalı sakini aileler arasındaki esrar kullanma geleneğinin ailelere verdiği yıkımları romanında yansıtarak toplumsal yaraya parmak bastı.

Yüzlerce eseri edebiyatımıza kazandıran Halit Ziya, kaybettiği her evladı için ayrı eser yazarken evlat acısının katmerlisini Tiran Elçisi olan oğlu Halil Vedat'ın, 33 yaşında intihar etmesiyle yaşadı. Oğlunun intiharı, onun yıkımı oldu. Büyük bir yasa giren yazar, hastalandı.

Uzun yıllar tedaviyi dahi reddederek yine yazıyla acısını dindirmeyi seçti. Bu üzüntü onun hayata yenik düşmesine neden oldu. 27 Mart 1945'te hayatını kaybetti ve oğlunun yanına defnedildi.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi