ŞİİR SANATI
Şiir; berberlik, mobilyacılık gibi öğrenilecek bir meslek olmadığı gibi, birçok şairin kullandığı hece vezni, uyak gibi kuralları bilmek de insanı şair yapmayabilir. Bunun için ayrı bir yeteneğe gereksinim vardır.
İnsan emeğinin şiir kadar karmaşık ve anlatılması bu kadar zor olan başka bir eseri yoktur.
Her şair değilse de çoğu şair kendine göre bir şiir tarifi yapma peşinde olmuştur. Şairlerin şiir tarifi yapması, kendisine de kimseye de bir yarar sağlamaz. Şair olmak için mutlaka kendine özgü bir şiir tarifinin olması gerekmez.
Şiir; güzel sanatlar arasında en aykırı olanıdır. Bir resim, bir heykel bütün dünyada tanınabilir, onlar için “iyi bir eserdir.” veya “kötü bir eserdir.” diye insanlar fikir yürütebilir. Bir mimari eseri gören kişi, hangi dili konuşursa konuşsun o mimari eserden etkilenir veya etkilenmediğini söyleyebilir. Kısacası, eser hakkında olumlu olumsuz konuşabilir. Şiirin dışında düz yazılar, roman, öykü gibi eserlerin yazıldıkları diller dışında da tanınma şansı vardır. Onlar tercüme edildiği dillerde sevilebilir, beğenilebilir. Örneğin; ilk aklıma gelen, Balzac’ın eserleri birçok dillere çevrilmiş ve o dillerde okuyucusu olmuştur. Bazı kurallar kaybolsa da işlenen düşünce, görüş ve konu anlaşıldığı için okunmaktadır.
Özdemir Asaf; “Her insanın bir öyküsü vardır ama her insanın bir şiiri yoktur.” der.
Şiire gelince, o yazıldığı dilin malıdır. Kendi dillerinde yazıldığı ve okunduğu zaman daha iyi anlaşılır. Şiir dilin özüdür, lezzetidir; şiirde ahenk çok önemlidir. Başka dillere çevrildiği zaman şiirin konusunu belki anlarız; ama ahengi bozulur, lezzeti kaybolur. Şiirin yazıldığı dilde bile farklı kişiler tarafından okunduğunda mana ve ahenk farklılığı olabiliyor.
Ahmet Hamdi Tanpınar, şiirin başka dillere çevrildiği zaman ne hale geldiğini şu benzetmeyle çok güzel anlatıyor. “Mısra dediğimiz şey; denizköpüğü gibi, göğün maviliği gibi kendi hazinelerinde mevcut ve güzel olan şeydir. Denizköpüğünü dalgaların ucundan toplamaya kalkınız, avucunuzda birkaç damla tuz su kalır. Fakat dalgaların üstünde o çalkantıların mucizesi, tacı ve süsü oldukça size Afrodit’i düşündürür, su perilerinin çıplak oyunlarını hatırlatır, kâinatınızı bir yığın hayalle doldurur. Evet, ne göklerin maviliği, ne denizin köpüğü yakalanabilir; fakat oldukları yerde aşk mabudesini doğururlar.”
Kısacası şiir yazıldığı dilin malıdır. Başka dillere çevrildiği zaman tadı kaçar.
Victor Hugo'nun edebi ünü ilk olarak şiirleri ile başlamış olsa da biz romanlarıyla tanırız. Bu yazıyı okuyan okuyucularımdan bile Victor Hugo şiir de mi yazıyormuş, diyebilecek kişiler çıkabilir diye düşünüyorum.
Şöyle bir hafızanızı yoklayın, okuryazar olan her kişi, diğer yazılı basından birkaç roman yazarı, öykü yazarı hatırlayabilirler ama çok meşhur olmuş dünyaca tanınan kaç şair adını hatırlayabilirsiniz.
Sınırlı sayıda, değil mi?