ELEŞTİRİ
Giriş Tarihi : 19-09-2022 18:46   Güncelleme : 19-09-2022 19:05

Mustafa Kutlu’nun Eserlerinde Göç             

Yazan: Ravza Geredeli - MUSTAFA KUTLU'NUN ESERLERİNDE GÖÇ

Mustafa Kutlu’nun Eserlerinde Göç             

MUSTAFA KUTLU'NUN ESERLERİNDE GÖÇ 

Mustafa  Kutlu’nun  eserlerinde köyden kente ve  kentten kente  olmak üzere iki şekilde ele  alınır göç  konusu.

1970’lerde  iyice hızlanan  iç  göç sebebi  ile köy nüfusunun önemli bir  bölümü  kentlere  gelmiş  ancak bu nüfus kentlerde de köy hayatını sürdürmeye çalışmıştır. Nitekim  bu  yıllardan itibaren  gerek  romanda gerek  hikâyede  köy  ve kent  olgusunun  bu  göç  etrafında  kurgulandığı, göçün sebepleri, sonuçları  sebep  olduğu  dramlar gibi  konular  etrafında  meselenin  ortaya  konulduğu  görülür. Bu yıllarda  köy kent meselesini  işleyişiyle  Türk hikâyesinde  ayrı  bir yer tutmayı  başaran  isimlerden  biri olarak  Mustafa Kutlu öne çıkar.

“İnsanoğlu  dünyaya  niçin  gelir?
Herhâlde  bir  bahçe  kurmaya  gelir.Derken bir “İstanbul  hevesi“ baş  gösterir gençler  arasında. İstanbul, başka  bir  hayatın yeni  ve  zengin  bir  geleceğin  kapısını  aralama  sevdasının  adıdır.”
Kutlu  eserlerinde  sıkça  bu  konuyu  ele almıştır. Gençler  şehir  hayatını  bir kez  gördükten  sonra  köyde  durmak  istemezler. Şehre   yerleşip  orada  iş bulup,  evlenmek  hem de  köydeki  sefillikten, perişanlıktan  kurtulmak  isterler.

Kentteki  ekonomik  ve  teknolojik ilerlemeler köyüne  bağımlı  yaşayan  köylü  halkı olumsuz  etkiler. Köylüler  sefillikten  kurtulma  düşüncesi  ile kente  yerleşmeye  başlarlar. Gittiklerinde  köylü  halkın  beklediği  gibi  bir şehir hayatı  yoktur  aslında. Bu  durumdan  memnun  olmasalar da  kabullenmek  zorunda  kalırlar. Köyden  şehre yerleşmeye   çalışan  insanlar  aynı zamanda  bu  düzene  ayak  uydurmaya  çalışırlar. Önceden  insanlar  kendi  meyve  sebzelerini  yetiştirirken toprağa  bağlı  bir  şekilde  yaşarken   şehir  yaşamına  alışmaya  çalışan  insanlarda  bu  düzen  değişmektedir.

Köyden  kente  göçte  çoğu  toplumsal  değer de  önemini   yitirmeye  başlamıştır. Çocukları  şehre  giden  ailelerde de  aile düzeni  ve  aile  yapısı  bozulmaya  başlamıştır. Eskiden  toplumda  çokça  yer  tutan  geniş  aileler  yerini  çekirdek  aileye bırakmaya  başlamıştır.

Yazarın köyden kente göç üzerine kurguladığı  meşhur eseri Beyhude Ömrüm 2001 yılında yazılmıştı.  Eserinde köyden kente göçü konu alan Kutlu, köydeki insanların dışarıyı görünce kente göç ettiklerini, kent nüfusunun arttığını belirtmiştir.  

“Şu  hâlime  baksana   Derviş  Ağa. Şu köye  baksana. Pislikten,  sefillikten  geçilmiyor. Terk  edip  gitti  herkes. Hem  ben  dışarıyı  gördüm  artık. Burada  kapanıp  kalmanın  devri  geçti. Evet  eskiden  insanlar  yurt  tutup  yaşamış  burada,  lakin  o  eski  günler  bitti. Memleketin  nüfusu  arttı. Tez  elden varıp  bir  tezgah  kuramaz  isek ne  iş  bulabiliriz  ne de aş.”

İçinde  yaşadığı  toplumu  iyi  okuyan Mustafa  kutlu  2015’te yayınlanan  “TİRENDE BİR KEMAN” adlı eserinde de  yeni  dünyanın, yeni  insan modelinin  magazin, başarı  ve eğlence  öykülerinden  ibaret  ilgi alanını öyküsüne  dahil  eder.
“Hayat  böyle  dalında  kızaran  zerdali  gibi  kıpırtısız, tatlı  bir  mayhoşluk  içinde  geçiyordu. Taşra böyledir  işte. Kimi bu  tekdüze  hayatı  benimsemez, hareket  ister kimi  de duttan  sonra  kiraz, kirazdan  sonra  kayısı kayısıdan  sonra sebzeler  diyerek, fasulye, kabak, patlıcan kurutarak  günün  nasıl  geçtiğinden  haberi olmaz.”
Kutlu,  eserlerinde köy ve kent olmak üzere  iki  çevreye  dikkat  çekmektedir. En az  köyden kente göç kadar önemli olan diğer bir konu da kentten kente göç olgusudur.

Yazar, Uzun Hikâye adlı  eserinde de  göç olgusuna değinmiş, başkahraman  Ali’nin yaşadığı  olayların ardından başka kentlere   göç etmek  zorunda  kalması oğlunun  da  başına  gelmiş ve hikâyenin  başında  dış etmenlerin  sonucu  olan göç, hikâyenin  sonlarına  doğru  içsel bir  yolculuğa  dönüşmüştür.

Mustafa  Kutlu,  modernleşme  sürecindeki  Türkiye  toplumunda yozlaşmaya  dikkat  çekerek  bu  durumu  modern  bireylerde  ortaya  çıkan ve  insanları   çeşitli  psikolojik  bunalımlara  götüren  göç  olgusunu  da  eleştirmiştir.

Örneğin “TİRENDE  BİR  KEMAN” adlı  eserinde  başkahraman Kenan’ın, oğlu  ile  birlikte  sürekli  şehir  değiştirmeleri, hep  bir  yere  seyahat  edecek  durumda  olmaları  onları  kötü  yönde etkilemiş sağlıklarının  bozulmasını  ruhsal  problemlerinin  artışını  beraberinde  getirmiştir.
“Denkler tutulur ,tahta  bavulların  ipleri  çekilir, gurbetçiler  birer  ikişer yola  düşer. Gurbetçi  böyledir, yazın  gelir güzün  gider.” 

Kentleşmenin  hızlanması  ve köy nüfusunun  azalması  psikolojik bunalımlar  dışında  da bir  çok  sorunu beraberinde  getirmiştir.  Tarımsal  üretim  azalıp sanayileşme  arttığı için  de kentlere  göç hızlanmıştır.  Fakat bekledikleri  gibi  bir  çevre  bulamayan  köylülerde  uyum sağlayamama  problemi  ile  karşı karşıya  kalırlar. 

Göç  ile  birlikte  kentteki  modern  düzene  ayak  uyduramamakta  Kutlu’nun  eserlerindeki  başkahramanların  ortak  sorunlarından  biridir.  İkilem  içinde  hayatlarını  sürdürmeye  çalışırken  ne eski  hayatlarına  dönebilen  ne de  yaşadıkları  çevreye  kendilerini  ait  hissedebilen  karakterlerin  bu  sebeplerden  ötürü sürekli  mekan  değiştirdikleri  görülür.

Mustafa  Kutlu’nun  çevre  ilişkilerini  incelerken  kasaba veya  köy  çevresinden  yana olduğunu görürüz. Kentsel  hayata  dair  imgeleri  para  ile  bağdaştırırken köyde yaşayan insanların  köyde, kasabada  edindikleri  çevreyi, alışkanlıkları  onların  vazgeçilmezi  olarak  görür.
“Geçimi  kıt  dağ  köyleri  süratle  boşalıyor , İstanbul’a  yerleşenlerin  zenginliği  dillerde  dolaşıyordu.”

Mustafa  Kutlu’nun ilk  hikâye kitabı “Ortadaki Adam” 1970  yılında basılmış yine işsizlik olaylarından  ötürü  insanların  köy  hayatını  bırakıp  kente gelmeleri, göçler arasında yaşanan  zorluklardan  insanları  nasıl  bir  hâle getirdiğini anlatmıştır. 

“İstasyonlar  birer  kapalı kutudur. İçlerinde  çok  şey  vardır  bilinmez. Orada  herkes  bir şeyler  bırakır  gider . Orada  bir  devir  kapanır, bir  devir  açılır habersiz… Her  tren  hasretler,  arzular  yüklenir  gider. Başka  diyarlardan  biraz sevinç, biraz  aydınlık  alır gider. Yığın,  yığın duygular sıralanır, birikir. Üzerinden  geçip  giden  zaman  ancak  istasyonlarda durur. Bir  saatlik  telâki  yapar...”

Mustafa  Kutlu’nun  göçe bu kadar  önem vermesi  ve  çok  kez  hikâyelerinde bu konuyu  işlemesinin cevabı belki  de bir mülakatta  kendisinin  söylediği  sözlerde saklı olabilir.

Mustafa  Kutlu tren  istasyonlarını  sadece göç  değil hayal  kırıklıklarını, ayrılığı, kavuşmayı özlemi ve gurbeti  çağrıştıran, köpeği  ile birlikte de çocukluğunu geçirdiği  kendisine  bu hikâyeleri  yazdıran en göze görünür  unsur olarak anlatır.

Sonuç  olarak  hikâyelerinde  göç  konusunu gerek  köyden  kente  gerekse küçük şehirlerden  büyük  şehirlere olmak  üzere  akıcı üslubu ve sıra dışı  tasvirleriyle yazdığı bu konu  sürekliliğini  devam ettirecektir.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi