MASAL
Giriş Tarihi : 06-12-2022 22:46

Masal

Yazan: Nevin Bahtışen -Masal

Masal

MASAL 

Bir varmış bir yokmuş. Dağlarla çevrelenmiş, verimli topraklar üzerine  yerleşmiş insanları, dağını taşını paylaştığı hayvanlarıyla cennetten bir köşe gibiydi bu ova. Bütün gece uyuyan güneşin uyanma vakti gelmiş, dünyayı ve bu güzel ovayı aydınlatma zamanının geldiğini biliyormuş.

Güneş, henüz yeni doğmuş, ovaya yayılırken kendi şarkısını söylüyordu. Doğa da uyanarak eşlik ediyordu bu şarkıya.

Bir kaplumbağa, yuvasından yavaş yavaş ayrıldı, aklı yumurtalarında kalmıştı ama gidip yiyecek bulmak zorundaydı.

İlerde ki bahçede kavun, karpuz vardı, düşüncesi bile mutlu etmeye yetmişti. Sert, kemiğimsi  evinin içinde güven içinde ilerliyordu. Bir ses duydu, hemen sırtında taşıdığı? evinin içine gizlendi.

Bir çocuk sesi, “babaanne bak! kaplumbağa var.”

Elindeki uzunca bir sopayla kaplumbağayı dürtmeye başladı. 

—Babaanne, niye yürümüyor?
—Bizim sesimizi duyunca kendini korumak için evinin içine saklandı. Biz de mahallemizde bir tehlike hissedince evimize gizleniriz, sonra polise haber veririz.
Ali'cim bak o, bir canlı kaplumbağayı istediğin için dürterek zarar veremezsin. Bizden büyük birileri gelse, kendilerinin canı öyle istiyor diye bize zarar verse bizde korkarız ve üzülürüz hem canımızda acır:

—Özür dilerim babaanne.
—Benden değil, kaplumbağadan özür dile yavrum.” Ali cim, karnını doyurmak için yuvasından ayrılmış, kaplumbağaların tam da yumurtlama zamanı.
—Özür dilerim kaplumbağa kardeş, beni affet. Babaanne, kaplumbağa çok yavaş yürüyor, yorulmasın diye ona, ben kavun getirebilir miyim?
—Ali'cim biz, kaplumbağalara zarar vermeyelim, onlar kendi karınlarını doyururlar:
—Babaanne lütfen kaplumbağaya kavun vermek istiyorum, sen burada bekle ben, şimdi sana yiyecek getiririm.

Babaanne ve torunu biraz uzaklaşmıştı, kaplumbağa tehlikenin geçtiğinden emin olmak için evinin içinden başını çıkardı. Görünürde kimse yoktu, yoluna devam etmeye başladı:

—Babaanne bak şu kavun çok güzel onu koparabilir miyim?
—Tamam, o kavunu koparalım. Ali"cim kaplumbağalar kavunu çok sever, bol sulu olduğu için, su ihtiyaçlarını da karşılarlar.  Biliyor musun? kaplumbağalar kış uykusuna yatarlar onun için çok yiyecek tüketirler.        

—Babaanne, dışında ki kabuk gibi görünen kemiğimsi evini çok merak ettim. İzin verir mi yakından baksak?
—İzin vereceğini zannetmem canım. Ama görüyor musun? sırtındaki evi çok düzgün, bakımlı. Biz, dişlerimiz ve kemiklerimizin sağlığı için kalsiyumlu yiyecekler yiyorsak. Kaplumbağalar da sırtlarında taşıdığı kemiksi evleri için kalsiyumlu yiyecekler yerler:

—Babaanne, başını gizlemese ağzını, burnunu, gözlerini görürdüm.

Ali, biraz üzgün babaannesine baktı. Yaşlı kadın, torunu için ne yapabilirim diye düşünüyordu, bir şeyi hatırlamanın rahatlığıyla torununa baktı.

—Ali'cim, kaplumbağalar acıktığı zaman dilleri pembe renkte olur, karınlarını doyurduklarında dilleri daha kırmızımsı olur.

İnanamayan gözlerle babaannesini dinliyordu. Bir soru aklına gelmiş gibi babaannesine sordu:
—Babaanne kışın soğukta, karda nerede kalıyorlar, sırtındaki evinin içinde mi kışı geçiriyor?
—Onlar da kendilerine ev yapıyorlar. Toprağın içine doğru girebilecekleri kadar oyuk açıyorlar ve kışı orada geçiriyorlar. Bu karada yaşayan kaplumbağalara, “tosbağa” da denir.

Kendisini dinleyen torununa baktı, anlamış gibi dinliyor olmasından memnundu:

—Tamam, hadi gidelim, işimiz bitti. Bizim olmadığımızı anlayınca gelmeye başlamıştır, tabi bizi görünce evinin içine saklanır yine. İşte bak gördün mü geliyor. Kavunu al da önüne koy, biz uzaklaşınca yemeye başlar:

—Babaanne, bütün bunları sen nereden biliyorsun?

Gözleri ışıl ışıl, hayranlıkla babaannesine bakıyordu. Yaşlı kadın, torununa yan gözle bir baktı ve gülümsedi.

—Ali'cim yüzyıllardır bir bilgi birikiminin içine doğuyoruz. Tabi bu yaşıma kadar bu doğanın içinde beraber yaşıyoruz, zamanla gözlemleme şansımız oluyor. Mesela sen, benim söylediklerimi duydun ve öğrendin. Annenden, babandan; okula başladığında okuldan ve tabi ki kitaplardan öğreneceksin. Sen de çok bilgi biriktirmiş olursun, büyüyünce sen de kendi çocuğuna ve torununa söylersin. Ali, onaylar gibi başını salladı.

Ali, onaylar gibi başını salladı. Bahçeden kopardıkları sebzeleri ellerinde yürüyorlardı, güneş ışınları, yaşlı kadının eklemlerine ve kemiklerine iyi gelmişti, kendini daha rahat hissediyordu. 

                                                                                           

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi