ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 04-11-2024 15:35   Güncelleme : 04-11-2024 18:43

Kırılma Noktası / Yadigar Uyar Özyapan

Yadigar Uyar Özyapan -KIRILMA NOKTASI

Kırılma Noktası / Yadigar Uyar Özyapan

KIRILMA NOKTASI

Pelin, eline aldığı derginin sayfalarında gezinirken bir resim dikkatini çekti. Sarı saçları omuzlarından süzülen kadın, masanın başında düşüncelere dalmış, gözlerini önündeki karalanmış defterden ayıramıyor gibiydi. Ne kadar hüzünlü bir yüzü vardı kadının.

Kasvetli bir odada, masa başında oturuyordu. Pelin’in gözü, duvardan başlayıp masada devam eden çatlaklara takıldı. Bu çatlak, kendi içindeki kırıklıklardan bir parça gibiydi; her hatırlayışında biraz daha genişleyen, biraz daha acı veren bir yara...

Masada bir fincan duruyordu. Kahvesi içilmiş, fincanı bir köşeye bırakılmıştı. Telveler hâlâ fincanın kenarına tutunuyor, dökülmüş anılar gibi görünüyordu. Kahve falına bakılmamıştı belki de ya da baktırmaya cesaret edememişti. Eskimiş masada, içinde kırmızı gül olan bir şişe duruyordu. Suya bile ihtiyaç duymadan, solgun ve karanlık oda içinde varlığını cesurca sürdürüyordu. Bu gül, tüm karanlığın içinde parlayan tek canlı renkti, umutsuzluk içinde var olan bir başkaldırı...

Uzun zamandır yazamıyordu Pelin. Oysa yazmak ona ilaç gibiydi. Resimdeki kadının önündeki deftere yazılmış gibi duran cümleleri düşündü, sanki yarım kalmış hikâyeler bırakılmıştı oraya.

Pelin, masasının üstünde duran defterine uzandı ama kalemi tutacak gücü kendinde bulamadı. Hangi cümleyle başlayacağını, hangi kelimeleri seçeceğini bilemiyordu. Oda boğarcasına üzerine gelirken, sessizliğin içinde yalnızca duvardaki saatin tik takları duyuluyordu. Her şey kendi içine kapanmış, resimdeki kadın gibi kırılgan ve sessizdi.

"Her şey ne kadar da bana benziyor," diye fısıldadı.

Defterinin sayfaları yarım bırakılmış cümlelerle doluydu. Henüz tek bir kelime bile ilave edilmemişti. Ama o sayfalarda ne çok şey anlatılacak, ne çok yara açılacaktı. Korkuyordu!

Göğsü sıkışan Pelin, zor nefes alıyordu. Zaman içinde her şey değişmiş, hayatında derin çatlaklar oluşmuştu. Bu çatlaklar içinde büyümüş, yılların yüküyle genişlemiş, fay hatları gibi derinlerine kök salmıştı. Hangi gün, hangi an başlamıştı bu kırılma? İlk ne zaman sarsılmıştı kalbi? Hatırlamıyordu.

Bir gün, kendisini sarsacak o büyük deprem gelecek miydi? Bir şeyler kırılmadan, içindeki bu duvarlar yıkılmadan nasıl yeniden ayağa kalkabilirdi ki? Çatlağın başladığı, kalbinin derinliklerine uzanan o ince çizgi, nereye kadar gidecekti? Nereye varacaktı bu kırık fay hattı?

Derin bir nefes alıp mutfağa yöneldi. Kahve iyi gelecekti. Kahvesini yudumlarken tekrar dergiyi eline aldı. Annesi geldi aklına; ne çok severdi gülleri, onlarla konuşur, koklardı. Annesi ve babasıyla olan anılarını, güllerin dikildiği o güvenli, sevgi dolu günleri hatırladı. Her şey geride kalmıştı. O günlerden, çocukluk sevinçlerinden geriye sadece anılar kalmıştı.

Bir an burnuna güllerin kokusu geldi; o koku nasıl da huzur veriyordu. Resim her ne kadar soğuk ve karanlık olsa da, kırmızı gül resimden kopup gitmeyen tek şeydi sanki. Ama kökleri artık yoktu. "Tıpkı benim gibi," diye düşündü. "Yalnız ve geçmişinden kopmuş…"

“Ne kadar da benziyor bu gül bana…” Canlı gibi hissediyordu, koklamak istedi. Uzun zamandır ilk defa gülümsedi.

Önündeki defterin sayfalarına bakarken derin bir iç çekti. Her cümlede her satırda yarım kalmış bir hikâye vardı. Yazdığı her şey bir yerden sonra anlamını yitirmiş, kendi içinde kaybolmuştu. Her satırda, içinde yaşattığı kırıklıklar ve tamamlanmamış hayallerin gölgeleri vardı. Yazılar birbirine karışmış, her hikâye bitmeden sona ermişti.

İçindeki kırıklıkları saklamaktan yorulmuştu. Kırılmak, parçalanmak ve yeniden toparlanmak... Bu döngü hiç bitmeyecek gibiydi.

Kalemi eline aldığında kendiliğinden akıyordu kelimeler. Yazdığı her cümleyle biraz daha hafiflediğini, acılarını birer birer özgür bıraktığını hissetti. Son bir cümle ekledi deftere, kendine ve hayatına itiraf etmekten korktuğu o gerçeği fısıldar gibi; "Kırıldıkça, tökezledikçe yeniden kalkmayı öğreneceğim... Ama biliyorum ki, çatlaklarla dolu bir temel üzerine sağlam bir hayat inşa edilmez."

"Belki," diye mırıldandı; "Belki de her şeyin gerçekten kırılması gerekiyordur. Bütün bu çatlakların birleşip beni yere sermesi, bana en baştan başlamayı öğretmesi gerekiyordur."

İçindeki çatlaklar büyüdükçe, eski benliğinin de yavaşça döküldüğünü, yeni bir şeylere yer açıldığını hissediyordu. Yeniden doğmak için, her şeyin bir kez daha sarsılması, bir kez daha yıkılması gerekiyordu belki de.

Önce dergiyi kapattı, sonra defterini. “Her şey bittiğinde, kırıklarımda filizlenecek yeni bir ben bulacağım belki… Bu çatlakların ardında, yeniden doğacak bir şeyler olmalı…”

Editör: Nevin Bahtışen

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi