ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 07-07-2024 19:45   Güncelleme : 08-07-2024 01:03

Karışmış / Ümmügülsüm Hasyıldırım

Yazan: Ümmügülsüm Hasyıldırım -KARIŞMIŞ

Karışmış / Ümmügülsüm Hasyıldırım

KARIŞMIŞ

Uzun zamandır uykuya veda eden gözlerini, yeniden uykuyla buluşturmak için sıkı sıkı yumuyor, uyumaya çalışıyordu. Yosun yeşili gözleri bir türlü uykuya teslim olmuyor, direniyordu. Gece çoktan yarılamış, sabaha ramak kalmıştı.

Yatakta bir o yana bir bu yana dönmekten yorgun düşen bedeni, sıcaktan açık olan cama doğru yönelip öylece bir müddet kaldı. Pencereyi örten perde, rüzgârın etkisiyle sıyrılmış, gökyüzünü gözlerinin önüne sermişti. Yıldızlarla süslü semaya bakarken hafızası yakaza aleminde sörfe başladı.

Daha dün gibiydi. Günlerce süren tetkiklerin ardından tedaviye cevap vermeyen kitlenin, ameliyatla alınmasına karar verilmişti. Gün gelmiş, tetkikler yapılmış, operasyon başarıyla bitmişti.

Doktor odaya gelmiş; "Ameliyatta sol göğsünüzün yarısını aldık. Geniş çaplı, derin bir ameliyat oldu. Riske atmamak için geniş bir şekilde temizledik. Nihai sonucu, patoloji sonucuna göre konuşuruz. Tecrübelerime göre sonuç temiz gelecek. İyice kazıdık. İçiniz rahat olsun. Dediğim gibi haftaya patoloji sonucu gelsin, yine konuşuruz" diyerek geçmiş olsun dilekleriyle yanından ayrılmıştı.

Kış günüydü. Bir hafta sonra patoloji sonuçları çıkmıştı. O gün sabahtan öğleye kadar çarşı işlerini halledip, öğleden sonra da hastaneye sonucu öğrenmek üzere uğradıklarında, doktorun ameliyatta olduğunu ama beklemeleri gerektiği bilgisini almışlardı. Uzun bir beklenenin ardından başka zaman gelmek üzere ayrılacaklarında hemşiresi izin vermemiş; "Doktor Bey gelmek üzere. 'Gitmesinler, beklesinler' dedi" diyerek durdurmuştu.

Nihayet doktor gelmiş; "İyi, gitmemişsiniz. Şu yoğunluğu halledeyim, sizinle uzun konuşacağız" diyerek, muayene odasına girmişti. Anlam veremedikleri bu bekletme seremonisi, ruhunu sıksa da beklemişlerdi. Hastalar bitip de sıra geldiğinde, doktorun yüzündeki ifade anlaşılır gibi değildi. Öylesine ciddi, öylesine kaygı dolu, öyle karmaşıktı ki. Daha önce hiç öyle görmemişlerdi. Yıllardır bir aile gibiydiler. Başka doktor yoktu onlar için. Ağır ağır başladı anlatmaya. Meslek hayatı boyunca ilk defa bu kadar büyük bir yanılgıya düştüğünü söylüyordu. İlk ameliyatta hücreleri oldukça temiz geleceğinden neredeyse emin olduğunu ama sonuçların kanserin en hızlı yayılan, en kötü cinsi olduğunu söylüyordu. Çok acil ameliyat gerekiyor ve göğsün tamamının alınıp bir an önce kemoterapi ve radyoterapi başlanması gerekiyordu. "Bu tür tümörlerde zamanla yarışılır" demeyi de ihmal etmemişti.

Bir anda karar verilmiş, tetkikler yapılmış, sabaha operasyon kararı alınmıştı. Hastaya söz hakkı dahi tanımadan herşey hallolmuş, beş ocak günü için randevu alınmış, ameliyat günü ve saati belirlenmişti.

Eve geldiklerinde çıkar yol bulabilmek için Ankara'da bulunan doktor tanıdıklarına da raporları göndermişler, onun; "Bu raporlara bakarsan, sabaha dahi kalmasanız iyiymiş. Bu türlerde biz saniyelerle yarışırız" sözüyle tüm kapılar kapanmıştı.

O gece uyku tutmamıştı gözünü. Hastalıktan ziyade çocukları geldi gözünün önüne. Henüz kızının dışında hiçbiri evlenmemiş ti. Bu hastalık, diğer hastalıklar gibi değildi sonuçta. Özellikle tedavi süreci çok ağırdı. Yakınlarında ve babasında birebir yaşamıştı süreci. Katı, zor ve sıkıntılı bir süreç.

Valizini, başkasının valizini hazırlar gibi hazırlamıştı. Konuşurken ev halkıyla, başkasının durumunu konuşur gibi konuştular. Herkes normal bir süreç edasıyla hareket ediyordu. Odasına geçip yatmak istediğinde yine böyle uyku tutmamış, ona eşlik eden kar yağışı, içinde büyük bir boşluk oluşturmuştu. O gün pencerede kar yağışını izlerken, pamuk tarlasına dönen yeryüzünün onun hayatına neleri katıp neleri çıkaracağını düşünüyordu. Hakk'tan gelene elbet razıydı. Korkusu, Huzurullah'a çıkmaya yüzü var mıydı? Evlatları ve okuyamadığı üzerinde vebal olan okumaları.

Kar yağışı gece boyu sürmüş, geceyi gündüze döndürmüştü. Günün ağarmasıyla ev halkı kahvaltılarını yapıp; "hadi" dediler. Ancak yollar kapalıydı ve hiçbir araç çalışmıyordu. Kendi araçları çalışmadığı gibi toplu taşımalarda kardan dolayı çalışmıyordu. Taksi çağırmak istediler onlar da 'çıkamıyoruz' dediler. Adeta doğa bile bu ameliyata karşıydı. Hasılı hava muhalefeti sebebiyle o gün kaldı. Durum ciddi ama hava izin vermiyordu.

Ameliyat çarşambaya kalmıştı. O gece de uykusuz geçmiş kısa bir iç geçmesiyle sabah olmuştu.

Sabah hastaneye varmışlar, damar yolu açılmış, hazırlıklar bitmiş, ameliyat önlüğünü giydirip sedyeye almışlardı. Oda kapısından koridora çıkıldığında anestezi doktoru gelip normalde ya önce odada ya da ameliyathanede sorması gereken rutin sorularını sormaya başlamıştı. Gayri ihtiyari; "merdiven çıkarken veya yol yürürken nefesin daralıyor mu?" sorusuna; "Evet ama benim kansızlığım var o yüzden tıkanıyorum. Astımım yok" cevabı verdiğinde; "Bu hastanın kan sonuçları nerede?" diyerek kan sonuçlarına bakmayı akıl etmişti.

"Henüz sonuçlar çıkmadı doktor Bey. Beş dakikaya kadar çıkacak" dediğinde; "Geçen haftaki sonuçlar da mı yok. Onlar nerede?"  sorusuyla, bir hafta önceki sonuçlarda kan değerin 5 olduğunu görünce; "Derhal bu hastayı odaya alın. Bu kan değeri ile bu kadar büyük bir ameliyat yapılamaz. Yarına kadar en az 10 olsun. Hemen kan takılsın" diyerek çekip gitmişti. 

Odaya alındıktan sonra ameliyathanede onu bekleyen doktoruna haber vermek için hemşireler telefon edince, doktoru koşarak odasına gelip laboratuvarı arayarak hastasının hücrelerinin ertesi güne kadar tekrar incelenmesini istediğinde öğrenmişti sonuçların temiz olduğunu.

Eşi, annesi, kayınvalidesi, görümceleri herkes ona çaktırmasa da endişeli, üzgün ve korku içindelerdi. Odaya alındıktan yarım saat sonra olmalıydı. Doktoru her zamanki gibi güler yüzle gelmiş, neşe içinde; "Seni kesemiyorum. Sonuçların temizmiş. Karışıklık olmuş. Bedava kan tedavisini hak ettin. Ücretsiz tedavin yapılacak" diyerek gülüyordu. Hiçbir şey anlamamıştı. Şaka yapıyor, moral vermeye çalışıyor diye düşünürken, görümcesi ağlayarak boynuna sarılıyor, kat hemşireleri alkışlıyordu.

Görümcesi hastaneden ayrılmak üzere olan eşini ve annelerini arayıp geriye çağırdığında, ağlamaktan hiç bir şey anlatamamış, sadece; "çabuk gelin" diyebilmişti. Korkuyla geri dönen aile bireyleri, olayı anladıklarında sevinç gözyaşlarına boğulmuslardı.

Sonradan özür dilemek için evine hediyeler alıp gelen Doktorların anlattıklarına göre, laboratuvar hemşiresi sonuçları yazarken eline çay dökülmüş, can havliyle elini çekince nasıl olduysa enter tuşuna değmesiyle başka bir hastanın sonuçları, onun doktoruna gitmiş.

Oldukça ilginç ve bir hayata mal olacak yanlışlığı yine doktorunun ısrarla hücrelerin tekrar incelenmesini istemesiyle kıl payı kurtulmuştu.

Uykuyla uyanıklık arasında o günlere tekrar gidip geliyor, gökyüzündeki yıldızlarda o günleri izliyordu sanki. Yüzünde oluşan tebessümle şükretti. Duanın gücü yeni bir hayat sunmuştu. Nihayet gözleri uykuya teslim olurken, derin bir uykuya daldı.


 

EditörEditör