ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 17-03-2024 23:53   Güncelleme : 18-03-2024 07:01

Karafatma / Kenan Gül

Yazan: Kenan Gül -KARAFATMA

Karafatma / Kenan Gül

KARAFATMA

Tik tok, tik tok, tik tok!

İki metrekarelik ölüm hücresinde
saatin iç dağlayan sesi duvarlara çarparak yankılanıyordu. Yasak olmasına rağmen rica etmişti yönetimden. Onlar da “idam mahkumunun son arzusudur” diye camını çıkardıkları bir saati, kararmış zamana inat sarıya boyalı hücre duvarına asmışlardı.

Gözlerini ayıramıyordu kadrandan. Yelkovan sanki her zamankinden daha hızlı haraket ediyordu. Anlam yüklemek istemiyordu. Çünkü şimdi cevaplaması gereken o kadar çok keşkesi vardı ki…

Ellerine baktı. Gece mesaisi çıkışında önünü kesip haraç isteyen iki kişiyi onlarla boğmuştu. Ölenlerden genç olanı şehrin ileri gelen zenginlerinden birinin hasta beyinli oğlu olunca adaletin terazisi de kaymıştı. Bir çok avukat gönüllü savunma yapmıştı, kitleler imza toplamıştı.

Nafile…

İmtiyaz sahibi çok güçlüydü; "Tüm suç sizde!" diyerek duvarlara vurmaya başladı. Kolları kırılsın istiyordu. Sarı boyalı duvarda kan izleri belirmeye başlamıştı.

Yoruldu. Küçük somyasının üzerine bıraktı bitik bedenini.

Tik tok, tik tok, tik tok!

Bitiyordu işte.

Düşündü.

Hakim şimdiye kadar böyle kararlarla kaç kişiyi öldürmüştü.

Akşam verdiği kararın dürüstlüğünü düşünmeden sofraya oturmuş muydu?Eşine sarılıp, çocuklarını öpmüş müydü?Binlerce savaş çığlığı atarak masum insanlara ölüm yağdıran pilotlar, katilliklerinin ödülünü, ulusal kahraman olarak alırken, kendisi neden bu hücredeydi?

Bir tek emirle, kocaman coğrafyaları haritadan silen devlet adamları daha mı masumdu?

Tik tok, tik tok, tik tok!

Zaman kaygısız akıp gidiyordu.

Şimdi saatin sesleri beyin duvarlarında depremler yaratmaya başlamıştı.

Kulaklarını tıkamak istedi.

Vazgeçti.

Kendisiyle yüzleşme isteği daha ağır basıyordu.
Köşeye sıkıştırılmış ahşap komidinin altından çıkan karafatmaya takıldı gözleri. Kendisi küçücük hücrede ölümü beklerken, onun özgürlük tadıyla salınarak dolaşması canını sıktı.

Üşenmeden yerinden kalktı.

Ayağıyla ezmek için davrandı. İstem dışı bir şey oldu. Ayağını indiremedi. Hücreye girdi gireli ilk kez gülümsedi.

Hayır onun zamanı gelmemişti.

Saat kendisi için sayıyordu bitimi.

Tik tok, tik tok, tik tok!

Ne kalmıştı ki?

O anda hücrenin kapısı açıldı.

Kara kaplı defter gibi papaz dikiliyordu. Herhalde günah çıkarması gerekiyordu.

Konuşmadı.

Papazın telkinleri artık önemli değildi. Arta kalan zamanının bir parçasını çalıp giden papaza bir şeyler söylemek istedi.

Dinletemedi.

Görev bitmişti.

Tik tok, tik tok, tik tok!

İçindeki yangınları söndürmenin bir yolu olmalıydı.
O zehirli iğne vücuduna girmeden arınmalıydı.
Şimdi saat iyice arsızlaşmış, sanki ona meydan okuyordu.

Yeniden yerinden kalktı. Saatin yanına gitti. Akrebi tam bir tur çevirdi. Karşısına geçip kahkaha atmaya başladı. On iki saat sonra bile hâlâ yaşıyordu.
Kahkahaları saatin sesleri arasında erimeye başladı.
“Keşke bu kadar kolay olabilse” dedi kendine.

Tik tok, tik tok, tik tok!

Ne kalmıştı ki şurada.

Gözlerini yumdu.

Annesinin bahçede astığı çamaşırlar altında gezinmeye başladı. Babası geldi yanına.
Kendisinde hiçbir zaman görme fırsatı olmayacağı ak saçlarıyla kusursuz heykel gibi duruyordu karşısında.

“Afedersin baba” demeye fırsat kalmadan, hücrenin kapısı açıldı. İki gardiyan acıyan gözlerle bakıyorlardı.

Aralarına girdi.

Hücreden uzaklaşırken, saatin arsız tik toklarının yerini gardiyanların ayakkabı topuklarının mermerde bıraktığı ses almaya başladı.Saatin yerine bitimi onlar sayıyordu.

Tak,tak,tak!

Ve karanlık.

Editör: Dilek Tuna Memişoğlu 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi