DENEME
Giriş Tarihi : 08-04-2025 21:51   Güncelleme : 09-04-2025 00:32

Kara Tren / Ali Rıza Navruz

Ali Rıza Navruz -KARA TREN 

Kara Tren / Ali Rıza Navruz

KARA TREN

Yurdumuzda ilk demiryolu, Osmanlı zamanında sanırım 1860’lı yıllarda bir İngiliz şirketi tarafından yapılmıştır. Bu hat, İzmir’den başlayarak Aydın'a kadar uzanmış. Aslında işin bu kısmı beni pek ilgilendirmiyor. Benim hem tarihimi hem de anılarımı süsleyen o kara trenle benim tanışmam, "ta anamdan doğduğumdan beridir" desem yalan olmaz. Köyümün hemen batı yakasından geçerdi kararmayasıca... Sonra da Yeniköy’ün yokuşundan kurtulduğuna sevinirken Kardeşler'in büküşüne girerdi hemen. Sonrası kolaydı onun için; Töslü’yü aştı mı, sallan gitsin Tuzhisar’a!

Kara tren, sekiz on yaşlarımda benim dış dünyaya açılan penceremdi neredeyse. Arada bir olsa da babamın peşine takılıp şehre inmek öyle kolay iş değildi. Biz de birkaç arkadaşımla birlikte koşa koşa hemen tren yoluna inerdik. Baktık ki tren denen canavar daha gözükmüyor hemen yere kapaklanır, kulağımızı demir yolunun rayına yapıştırırdık. Kulağımıza raydan o ses geliyorsa beklediğimiz an yakın demekti. Gelmiyorsa da yine de beklerdik, bilirdik beklemesini...

Özellikle de posta treni olurdu beklediğimiz. Tren, önümüzden geçerken arkadaşlarımla beraber bize pencereden bakan yolculara sesimiz çıktığı kadar “At, at, at!” diye bağırırdık. Onlar da bizlere günlük ya da dünlük gazete ve mecmua atarlardı. İşte bu gazete ve mecmualardı bizi başka dünyalara götüren. Hükümetten haberleri oradan okurduk;

Galatasaray’ın Fener'i nasıl söndürdüğünü o gazete sayfaları anlatırdı bize. Adı Menderes olan bir Başbakanın idam sehpasındaki resmini gördüğümde fena olmuştum açıkçası. Bir ara “Ya Kıbrıs ya Taksim!” gibi sloganlar okuduğumu hatırlıyorum sanki. Şehirli çocuklar belki de şimendiferin, şefin, kondüktörün, vagonun, pulmanın ne demek olduğunu bilmezken ben bu kelimeleri detaylandırabiliyordum üstelik!

O zamanki trenler buharlı trenlerdi. Göklere yükselen buharını bazen göğe kurulmuş merdiven gibi algılardım. Trende bir adam vardı, başında tren yolu kasketi, elinde bir kürek durmadan yorulmadan kömür atardı ocağa. Tabi ki ocakta yanmış olanları da rayların arasına…

15’li yaşlarımdayken anama refakatçi ve yardımcı olarak çok gittim bu atılan kömürleri toplamaya. "Yanmış bir kömür tekrardan yanar mı?" diye sormayın sakın. Ben de öyle derdim ama "Kok kömürü" olduğunu öğrenince sustum!..

O güzelim günleri anımsarken bu seferki Ankara yolculuğumu trenle yapma fikri kapladı düşlerimi. Zira trene binmeyeli çok uzun zaman olmuştu. O zamanki tren vagonları belli bir sayıda yolcu alacak kadar bölmeli odalardan oluşuyordu. Adına kompartıman deniyordu galiba. Biletlerde yer ve oda numarası belirtilmiyordu; yolcu az ise şansın var, çok ise yandın! Aralarda dışarıya bakarak gez-dur!

Trene binerken bilet kontrolü olmazdı herhalde ki belli bir süre sonra bilet kontrolleri başlardı. Kompartımanların kapısında perde vardı ama perdeyi çekmek yasaktı. Bu yasak işinde bir saçmalığın olduğunu hep düşünmüşümdür; çekilmeyecekse bu perdeyi yapan, neden yapmış peki? Neyse burayı da atalım hatıraların koltuğuna da….

Trenin kara oluşu bilmem sizlerin zihnini hiç yordu mu? Benim hep yordu ve hâlâ da yorar. Gerçi sonradan mavisi, kırmızısı falan çıktı fakat ben orijinal halinin renginden söz ediyorum. Yani kara renklisinden. İyi ki de “Siyah” kelimesini kullanmamışlar o zaman. Türkülerimiz ne hâl alırdı o zaman düşünsenize!..

“Gözüm yolda, gönlüm darda
Ya kendin gel ya da haber yolla
Duyarım yazmışsın iki satır mektup
Vermişsin trene hâlini unutup

Kara tren gecikir belki hiç gelmez
Dağlarda salınır da derdimi bilmez
Dumanın savurur halimi görmez
Gam dolar yüreğim gözyaşım dinmez…

Yara bende derman sende
Ya kendin gel ya da bana gel de
Duyarım yazmışsın iki satır mektup
Vermişsin trene hâlini unutup

Kara tren gecikir belki hiç gelmez
Dağlarda salınır da derdimi bilmez
Dumanın savurur hâlimi görmez
Gam dolar yüreğim gözyaşım dinmez."

“O tarihlerde acaba karadan başka renk mi yoktu?” desem gülünç olur herhalde. O zamanlarda vardı ebemkuşağı, çeker alırlardı oradan bir renk isteselerdi. Cıncık gibi lila renge bile boyayabilirlerdi. İşe başka açıdan bakmak gerekiyor dostlar; herhalde o kara kömürün isine uygun olsun da kirlendiği hemen belli olmasın diye karaya boyamışlardır.

Bir ihtimal bu tezim doğru olabilir ama yetmez bu sebep! Zamanının en güzel yolcu ve yük taşıma aracı olan bu vasıta, Allah bilir kaç tarih sayfasına eşlik etti! Ne destanlara şahit oldu, ne türküler ve de ne şarkılar yankılandı vagonlarında, garlarında… Hele de acılar, karalar yönüyle 1915’li yıllar unutulmamalı derim. 15’liler giderken kızların gözü yaşlı değil miydi ha? Tren garında askerinden haber bekleyen anaların, babaların, sevgililerin aldığı haber genelde “Kara” idiyse bu vasıtanın rengi pembe olacak değildi ya… Akor Merkezli şu anonim halk türküsüne bir bakar mısınız?

“Ah tren kara tren
Odur yâri götüren
Gitti yârim gelmedi
Budur beni bitiren

Kumralım güzelim aman
Yandım vallah!”

Sanırım şimdi mesele daha iyi anlaşıldı… Götürdüklerini geri getirmemiştir mutlaka bu trenler. Genelde ayrılıklara sebep olmuştur. Geride kalan garda kalakalmıştır, "Bir ümit!" diyerek. Getirdiği kötü haber olmuştur sanırım ki “Kara” burada mecazi olarak "dert" anlamını yüklenmiştir...

***

TRUVA YAYIN GRUBU YOUTUBE KANALI İSMİ ve LOGOSU DEĞİŞMİŞTİR. KANALIMIZA ABONE OLMAYI UNUTMAYIN...

Logoya tıklayıp Youtube kanalımızı ziyaret edebilir, abone olabilirsiniz 

 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi