ANI
Giriş Tarihi : 30-11-2022 16:49

Hasretin Akşamı

Yazan: D. Sare Nur -HASRETİN AKŞAMI 

Hasretin Akşamı

HASRETİN AKŞAMI 

Bir ıslak gündü akşamdan kalan. Geceye kavuşmuş bir koca akşamdı yaşadığım. Hasret, bazen çağıl çağıl çağlatırken, bazen de derin sükûtlara atıyor. Bazen nefesin kalbini çatlatırken, bazen de yalnızca hatıralara sarılıyorsun. Acı acı gülümsetiyor her şey.. Buruk, kekremsi bir mutluluk kalıyor dimağında. Her şeyden, her yerden soyutlamak kendini, iyi geliyor bazen. Ama bazen, her zaman değil..

Çünkü en küçük fırsatta bir yerlere saklanmış hatıralar doluveriyor gözlerinin önüne. Kalakalıyorsun yine, yeniden...

Hayat, umudun altın dilimiyle güzel, biliyorum. Umut ettiğinde, ona yapıştığında, onunla dolup taştığında güzel. Bu satırlar, aynı zamanda istikbâle koşacak hayal çiçekleri.. Bir zamanlar yazılmış, söylenmiş olanların şu an için önümüze düşmüş hâlleri olabildiği gibi. Geleceğe dair ne varsa dörtnala koşuyor. Ânın aynasına geçmişin ve geleceğin gölgesi düşüyor ve biz 'şimdi'mizi bu gölgeyle karıyoruz. Biraz umut, biraz sevinç, çokça hayal ve elimizde kalan malzemelerle neyi çıkarabiliyorsak işte.. Ve koskocaman bir ömür geliyor önümüze. Kendimize kattığımız ve kendimizden çıkardıklarımızla... 

Bazı satırların hatırası vardır. Onları tekrar okuduğumda nerede, ne zaman, hangi duygularla yazmışsam, aynı duygu dünyası yerleşiverir üzerime. Aynı hisler doldurur içimi ve ben bir kez daha yaşarım aynı zamanı. İstanbul'da, ıslak bir akşam vakti, Harem'den Sirkeci'ye giden bir araba vapurunun güvertesinde başlamıştım mesela bu yazıya. Hava rüzgârlıydı. Arada yüzüme savrulan damlalar, bulutlarda kalan son yağmur tanelerini taşıyordu.

Yolcuların çoğu soğuktan dolayı içerideydi. Benim gibi birkaç kişi vardı sadece dışarıda. Üzerimde kırmızılı siyahlı bir şal vardı. Rüzgâr her estiğinde biraz daha sokuluyordum içine. Ama üşümek pahasına da olsa gecenin bu saatinde denizi yara yara giden vapurun çıkardığı dalgaları bırakamıyordum. Bir dostum içinden çıkamadığı bir derdini, müşkülünü paylaşmış ve dua istemişti. O an ona dua etmek geldi içimden. Hatta -rikkatime dokunmuş olacak- birkaç damla da gözyaşı dökmüştüm. Gece, karanlık, sessizlik, soğuk, denizin ortası, yalnızlık... Hz. Yunus (a.s)'ın kıssasındaki gibi bir hali anımsatmıştı da, dostumun çaresizliğini kendi çaresizliğimle özdeşleştirmiştim. İkinci Lema'nın içime işleyen nadide satırları...

Yarım kalmış, üzerinden yıllar geçmiş bu  satırları yeniden bulmak, eski bir dostumu görmüşüm hissiyatı yaşatıyor. Hele ki yazıldığı zamanları tekrar tekrar yaşatması..

Burnuma dolan o kokular.. Boğazın iyot kokusu, vapurda çay simit kokusu, akşamın, ıslaklığın, yağmurun, yalnızlığın kokusu, Sirkeci'nin balık ekmek kokusu ve Cağaloğlu yokuşunun ara yerlerindeki sokak kestanecilerinin kokusu... 

Hep bir hasretin ucu değiverir ya dünyamıza. İşte bunlar da öylesi hasretlerden... 

Tekrarına yeniden kavuşmaya vesile olsun inşallah.


 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi