GÜL KOKUSUNDA BİR AŞK MAHKUMU
Akşam güneşinde odamda oturmuş; elimde kahvemle penceremden, ılık yaz meltemi esintisi eşliğinde, yediveren güllerinin salınışlarını izliyordum. Ne de güzellerdi ne de güzel kokuyorlardı. Burnuma gelen miskiamber kokularıyla, beni adeta sarhoş ederken bahçeye davet edişlerine daha fazla kayıtsız kalamadım.
Ceviz ağacından yapılma, koyu kahverengi sandalyemden kalkarken; nasıl olduğunu anlayamadan kendimi gül bahçesinde, güller arasında, üstelik "bülbül gülü görünce aşkında ötermiş" misali, ben de kendimi şarkı söylerken buldum.
"Dilimde şarkılar yüreğimde sen."
Ah şu gül kokusu seni hatırlattı yine bana.
Öyle sitemkar olma hemen; "Yoksa aklına hiç gelmiyor muyum?" dediğini duyar gibi oluyorum..
"Seni deli seni..."
Hiç aklımdan çıkmıyorsun ki.
Ama ne yalan söyleyeyim, güllerin kokusu yüreğime daha fazla özlemini işledi.
Ne de olsa ben senin; "Gül kokulu, gül tenli yarindim."
Güller ile özel bir bağım var. Bunu sen sanırım ilk günden bile anlamıştın. Belki de bu yüzden her buluşmamızda bana gül hediye etmeyi hiç eksik etmedin. Gül verenin elinde, gül kokusu da kalırmış hem...
Sevgilim, biliyorsun gül, dili olan bir çiçek...
Bazen özlemi, bazen tutkuyu fısıldar kulağa...
Ayrılık olunca da gözyaşı döküp, kan damlayıverir işte.
Gül dikene katlandığı için bu kadar güzel kokulu işte ve bu yüzden de özel... Gül bir gün gitse, yaprak dökse bile, diken onu asla terketmez.
Yeniden bir gün gülün açmasını bekler durur. İşte bu yüzden gül ve diken ayrı ayrı düşünülemez..
Hani demişler ya güle; "Niye dikenlisin?"
Gül de cevap vermiş; "Beni gerçekten seven tutabilsin" demiş.
Öyle işte sevgilim...
Sevmek, dikenleriyle güzel. Çünkü yar, sadece sefası ile değil, cefası ile de sevilirken, vefası ile de anılır.
Ah aşk, ne güzel delilik hâli değil mi sevgilim. Acısı da güzel, varlığı da güzel. Yaradılış gayemiz zaten aşk değil mi?
Ah aşk...
Özlemler geçiti...
Bu arada ne yalan söyleyeyim, özlemin ateş olup yakıyor be birtanesi. Özledim hem de çooook...
Uzun kıvrık kirpiklerini, gamzelerini, nefesinin içimi ürpertişini, seninle gülüşmelerimizi, bir tutam şiir eşliğinde kahvelerimizi, birbirimizde öyle kalakalışlarımızı; adımı senin ağzından telaffuz edilirken ki nefesimin kesilişlerini, o mahçup bakışmalarımızı, ruh tuvalime sen diye boyanışını...
Yani bu özlemi anlatmaya, ne desem ne söylesem az kalır be bir tanesi. Seninle buluşmalarımız, zamanın durduğu anlar ile doluydu. Biz seninle zamanların bitimsiz bir senfoni gibi bize eşlik ettiği nice anlar ile doldurduk.
Sen benim incitmeyenim ve incinmeyenindim. Biz aşkın bu halini yaşadık ve hâlâ yaşıyoruz değil mi?
"Gönül yormazım, dil üzmezim"
Seni özlemek özlemlerin en güzeli.
Çünkü sonunda vuslat var.
Sarılmak var.
Gözyaşların zekatı sevinçler var.
Sen benim eksik olan parçam, sen benim tamamlayanımken, bil ki mahkûmum gözlerine...
Sevgilim, şu an yeni taptaze bahçeden kopardığım bir gülü de mektubumun arasına iliştiriyorum. Tabii ki, gül kokulu bir öpücükle...
Hasretlik çok zor sevgilim. Zor da olsa, ikimizde sabrı en nihayet öğreneceğiz. Kavuşmanın en dem halini yaşamak için...
Hem başka ne gelir ki elden, ben mahkumken sana ve sen de mahkumken bana...
Öyle değil mi söylesene en güzel mahkumluğum?