ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 02-07-2024 19:56   Güncelleme : 02-07-2024 20:17

Evdeki Derin Çatlak / Gülçin Granit

Yazan: Gülçin Granit -EVDEKİ DERİN ÇATLAK

Evdeki Derin Çatlak / Gülçin Granit

EVDEKİ DERİN ÇATLAK

İşte size böyle; gerçekten Allah, kâfirlerin hileli, düzenlerini boşa çıkarıcıdır.
(Enfal Sureti Ayet;30)

Ah! Canan Ah! Yıllardır aynı işyerinde çalışmama rağmen geçen kış hayatım on gün içinde değişti. Her şey yeni patronun gelmesiyle başladı. Patronun bakışları ilk andan itibaren üzerime yapıştı. Sürekli gizemli bakışlarını yakalar olmuştum. Patron çok cüretkârdı, her gün biraz daha ileri gidiyor ve kahveleri bile telefonla benden istiyordu. O günden sonra memurluktan müstahdemliğe (!) terfi ettim. Müstahdemse boş durmamak için fotokopi çekiyor, yerleri siliyordu. O da bu işe pek şaşırıyordu. Ortada garip bir şeylerin döndüğünün ben gibi herkes farkındaydı. Bense bu durumdan çok mustariptim.

Patronun camekân bölmeli odasına girdiğimde gördüğüm her şeyi bir kenara itip ince ayrıntılara takıldım. Duvarda asılı duran büyük bıçak ilgimi çekti. Odada bulunan çiçeklerin hepsi kaldırılmıştı. Masanın üzerine büyükçe bir kül tablası konulmuş, camlara koyu renk perdeler asılmıştı. Odanın atmosferi beni benden alıyor, odayı saran anason kokusu genzimde acı bir tat bırakıyordu. Her seferinde beni karşısına oturtturuyor, konuşmaya halimi hatırımı sormakla başlayıp kocamın bana ev işlerinde yardım edip etmediğinden çıkıyordu. Her gün biraz daha özelime inmek için bir yol buluyordu. Bense tüm bu sorularına çekingenliğim ve utangaçlığım yüzünden cevap veriyordum. Sonra da içten içe kendimi yiyip bitiriyordum. Ya o gözlerine ne demeli Canan? Saçlarımdan, ayak bileklerime kadar beni süzüşüne… Kendimi karşısında çıplak hissedişime…

Refleks olarak ellerimi gömlek yakamda ve etek boylarımda dolaştırmama… Kendimi daha da örtmeye çalışmama… Onu öldüresim geliyordu. Ayağa kalkıp masasındaki tüm evrakları yırtıp yüzüne fırlatmak istiyordum. Karşısındaki pasifliğim artık kızgınlığa dönüşmeye başlamıştı. Arkamdan fısır fısır konuşmalar git gide artıyordu. Duyuyordum…

Bu şartlar altında daha fazla burada çalışamazdım. Olanları eşime anlatmaya karar verdim. Akşam yemek yiyip kızımı uyuttuktan sonra, “Nereden başlayacağımı bilemiyorum. Yeni gelen patronun bende gözü var. Çok rahatsız oluyorum” deyince, o da bana “Sen yanılıyorsundur, işine git gel böyle şeyler düşünme.” dedi.

Yanıma kalan hayal kırıklığıyla kızımın yanına uzandım, kocamın hayâsızlığını düşündükçe içten içte ağladım. O saatten sonra kocamın elinin, elime değmesine izin vermedim. Çaresizliğimin an ve an nasıl nefrete dönüştüğünü bir görseydin, o zaman bana daha çok hak verirdin Canan.

Patron her sabahki gibi benden sade kahve istedi. Yapıp götürdüm, beni yine karşısına oturttu.  Odayı saran anason kokuları onun akşamdan kalma olduğunu söylüyordu. Artık işe içkili gelir olmuştu. Rahatsızlığım iki katı arttı. Benden, kocamın telefon numarasını istedi. “Senin bundan sonra evde iş yapıp yorulmanı istemiyorum. İşleri kocan yapsın sen burada bana çalış,” demesin mi! Arsızlığın bu kadarı da çok fazlaydı. Kararlarımın patron tarafından alındığını görüyordum, bu ne demekti anlıyor musun Canan? Patronumun adını mı soruyorsun, bırak o firavunu. İsmini ağzıma almak istemem. Ne olur daha fazla ısrar etme Canan!

Ben kurulu bir robot gibi kocamın telefon numarasını verdim, sonra işimin başına döndüm. O günden sonra kendimi işime veremedim. Aklım bundan sonra olacaklardaydı. Patron, kocamla nasıl konuşmuşsa çok iyi anlaşmışlardı. Kısa zaman içinde aralarında bir samimiyet kurulduğunu düşünüyordu. Bu durum kocamın çok hoşuna gitmişti. Artık evde sofra kurmaya yardım ediyor, bulaşıkları makinaya yerleştiriyor, hafta sonları evi makinayla süpürüyordu. Patronun, eşimi uzaktan kumanda edişi beni kahrediyordu. Böylelikle patron ve kocam arasında düzenli bir iletişim başladı. Daha neler olacaktı Ya Rab! Düşünmek bile istemiyordum.

Bir sabah patrona kahve yerine istifa mektubunu götürdüm. Yüzüme şaşırarak baktı.  Eşyalarımı topladım, tazminatımı yakmayı bile göze alarak iş yerini terk ettim. Üzerimden büyükçe bir yük kalkmıştı. O gece kocamla çok kötü kavga ettik. Akan çeşmenin akmaz olacağını,  çocuğun yuva parasının, ev kirasının, kredi kartlarının nasıl ödeneceğini,  benim yanlış düşüncelere sahip bir kadın olduğumu haykıran kocamın ağzından nokta ve virgüller yerlere savruluyor cümlecikleri ise ensesinden tutup yerlere fırlatıyordu. Bense onun ağzından çıkan cümlelerin salasını okuyordum. Benim için onun söylediği her şey anlamını yitiriyor, anlamsızlaşıyordu. Beni anlamıyor, anlamak istemiyordu. Artık yapacak bir şeyim kalmamıştı. Yalnızca onu tembihledim. “Patron seni ararsa sakın onunla konuşma!” diyebildim. Yalnızca bu kadarını söyleyebildim ama beni dinledi mi, dinlemedi Canan.

Patron her günkü gibi yine kocamı arayıp, içki içmek için onu yemeğe çağırmış. Kocam da bu davete balıklama atlamış. Patron beni belki yine işe alırmış, bu bizim için bulunmaz bir fırsatmış gibi uzayıp giden çıkarlar silsilesi. Ben ne dediysem nafile… O gece giyinip süslenip gitti. Fırtına yeryüzünü esir almışken ben de sobanın arkasına bir kedi gibi kıvrılıp kızıma sarıldım, kafamda kuyrukları birbirine değmeden dönen kırk tilkiyle birlikte uykuya daldım.

Gecemi bölen bir koku duydum, sonra dudaklarımda bir dudak… Ardından içki ve pastırma kokan bir nefes... Gözlerimi açtığımda patronla göz göze geldik. Rüya mı görüyordum, yok değildi! Her şey gerçekti. Yataktan harlı bir alev gibi fırlayıp kocamı aradım, evde yoktu. Patron koltuğa kurulmuştu, “Kocanı boşuna arama bulamazsın. Onu dışarıya sigara almaya gönderdim. Şimdi geç ve karşıma otur. Beni iyi dinle. Her kadının bir bedeli vardır. Seninkini söyle. Ev, yazlık, araba daha ne istersen… İnsanlar nasıl zengin ve saltanat sahibi oluyorlar sanıyorsun? Sende böyle asalak bir koca varken… Hadi durma çocuğunu hazırla,” dedi. Ben ne yaşıyordum, hiç anlayamıyordum. Bu adamın evimde ne işi vardı, bana neler söylüyordu. Bir anda tüm sesler kanatlanıp havalandı üzerimden, beni dinliyor musun Canan?

Üstümdeki geceliği çekiştirirken onu dinlemek zorunda kaldım, aklım hep kapının anahtar sesindeydi. “Ben sizin zannettiğiniz kadınlardan değilim,” diyebildim. Kocama duyduğum nefret kalbimi tam orta yerinden ikiye bölmüştü. Sanki tüm şehrin yükü omuzlarıma binmiş, bacaklarım ise yerin üç kat dibine inmişti. Kocam gelmişti, anahtarla kapıyı açıyordu ki yerimden ok gibi fırladım. Yakasına yapışıp onu sallamaya başladım. Zil zurna sarhoştu. “Beni iyi dinle, bu gece benim yanımda yatacaksın!” dedim. Bana, “Patrona söz verdim onunla aynı odada, karşılıklı yataklarda yatacağız.” demesin mi kan beynime sıçradı Canan. O içeriye ben mutfağa gittim. Çekmeceden büyük bir bıçak alıp göğsüme sakladım. Odaya girip kızımı kucağıma aldım ve yatak odasına yatırdım. Çaresizdim, yalnızdım. Başımın çaresine bakmam, kendimi ve kızımı korumam lazımdı. Yatak odasının kapısında kilit de yoktu. Eğilip kulağıma fısıldadı, “Gece saat 03.00’te odana geleceğim, kapıyı açacaksın.” dedi.

Korku bir odun gibi inmişti tüm benliğime. Göğün gürültülü sesi, fırtınanın pencereye vuran tıngırtısı, köpeklerin ulumaları geceye eşlik ediyordu. Kocamdan ise anason kokulu ve sallantılı bir mırıltı yayılıyordu çevreye. Göğsümdeki bıçağı elimle yoklayarak hızlıca odama çekildim.

Duyarsız kocam, patronun beni tekrar işe alması hayaliyle sızıp kalmış olmalıydı. Yatak odasındaki üçlü komodini kapıya dayadım, üstüne de iki küçük komodini koydum. Kızımın yanına kıvrılarak yattım. Gözlerim bir saate, bir de kapı koluna bakıyordu. Her saniye, bir saat olarak göz bebeklerimde büyüyordu. Ah! Canan ah! Bu adamı neden bırakmadım ki, çocuğum var diye hep idare ettim. Bencilliklerine ve acımasızlıklarına nasıl göz yumdum, diye düşündüm. Düşündükçe köpürdüm ve kendimi yedim durdum. Çaresizlik bir mengene gibi sıkıyordu canımı. Büyük bir çığlık atmak istedim, buradan ta E5’e kadar duyulacak ve yankısı bana geri dönebilecek. Dilsiz haykırışlarımın hepsini kılçıklarıyla birlikte yuttum. Karnımda bir sertleşme, bir acı… Bundan sonra kocam benim için şakağımdaki kirli kan olmuştu.

O anda Tanrı’yı hatırladım, yalnız değildim. Vakit gelmek üzereydi. Son bir gayretle yerimden fırladım. Yastığın altındaki bıçağı elime alıp dua etmeye başladım.

“Tanrı’m, ben kötü bir insan değilim. Beni peygamber efendimizin (s.a.v) yüzü suyu hürmetine kurtar. İstersen tüm sevaplarımı sil, yeter ki bu geceden beni alnımın akıyla çıkar.” diye yalvarmaya başladım. Bir kadın iffeti ile yaşamalıydı, aksini düşünmektense o bıçağı kendime saplayıp ölmeyi tercih ederdim. 

Arkadaşım neden gözlerin bu kadar büyüdü, söylediklerime inanmadın mı yoksa? Gerçi bütün erkekler böyle değildir, benim kaderime de böylesi düştü. Neyse daha fazla uzatmayayım. Efendim! Anlayamadım. Hangi adreste mi çalışıyordum, bunun senin için ne önemi var, boş ver Canan?

Kapının camlı bölmesinden patronun büyük cüssesi göründü. Sırtımı dikleştirdim ve elimdeki bıçakla kapının önüne gittim. Kapı kolu yavaş yavaş oynamaya başlamıştı. Kapıya bir omuz atmasıyla kapı aralandı ve gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Hele bir üstüme gelsin, hele bana bir dokunsundu, onu elimdeki bıçakla delik deşik ederdim. İçimi bir cesaret kapladı. Bıçağı yukarıya kaldırdım, onu saplamaya hazırlandım. O sırada birden holün lambası yandı.

Şimdi kocamla patron karşı karşıya kalmıştı.  Allah tüm tuzakları bozandı. Kocam; “A! Siz de mi tuvalete kalktınız?” diye sorunca, patron; ”Evet” dedi. Kocam; “Buyurun, buyurun önden siz girin” diye ilave edince, patron gayriihtiyari tuvalete girmek ve ardından yatağına gerisin geri dönmek zorunda kaldı. Allah’a şükrettim, yine bir mucizesine tanık oluyordum.

Hiç uyumadım, kocam sabah olunca bana sofrayı hazırlattı, sessizce yenen kahvaltıdan sonra patron da kendisini evine bıraktırdı. Kocam gerisin geri eve gelmişti, her şeyi birer birer anlattım. Ne yaptı dersin Canan, inanır mısın bilmem, hiçbir şey diyemeden yalnızca kustu ve kustu. Ensesinden tutup yerlere saçtığı tüm cümlecikleri şimdi birer birer toplayıp yutuyordu. O günden sonra evdeki derin çatlağı kapatmak için, kocamı bırakmak zorunda kaldım. Kızımı da alıp babamın evine yerleştim. Şimdi çok mutluyum.

Sen niye kahkaha atıyorsun, aşk olsun Canan? Dur dur! Yavaş konuş, anlamakta güçlük çekiyorum. Gerçekten mi! Neler diyorsun! Yoksa o patron, senin eski kocan mıydı Canan?

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi