EDEBÎ BİR DAHİ... MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
O, saati sordu.
Paşalar: "Üç" dediler,
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon Ovası’na atlayacaktı.
Nazım Hikmet’in bu muhteşem dizeleri ile ruhumuzu coşturan ve duygularımıza tercüman olduğunu düşündüğümüz “Kurtuluş Savaşı Destanı’nda” anlatılan başkomutanımız…
Yıl Otuz Sekiz On Kasım Perşembe
Hatırdan çıkmayacak bir sonbahar
Sarsılıyor İstanbul Yeditepe
Yaman esmiş Dolmabahçe'de rüzgâr
***
Cahit Sıtkı Tarancı’nın dizeleri ile anlattığı o günden sonra, hüznü ve matemi harmanlayarak andığımız ve tarihin yetiştirdiği en büyük liderlerden biri olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, yine bir kasım ayında ulus olarak bağrımıza basıyoruz…
Deha seviyesindeki öngörüsünü ve liderliğini, bir asırdır yüzlerce tarihçi, araştırmacı ve konunun uzmanları, hazırladıkları çalışmalarla sonraki nesillere anlatmaya çalıştılar… Bizler dönemsel olarak onun hayatına şahitlik etmedik. Komutasında savaşmadık ya da cepheye mühimmat taşımadık. Zor günlerinde, hüzünlerinde, acılarında, mutluluklarında veya danslarında yanında olamadık ama o hâlâ bizim hayatımıza katkıda bulunmaya devam etmektedir…
57 yıllık yaşamına;
11 savaş,
24 madalya,
7 nişan,
13 kitap ve
1 ülke sığdırmış bir lider…
Elbette böyle bir dehanın edebiyat alanına gereken ilgiyi göstermediği düşünülemez… Öyle ki; katıldığı savaşlarda bile, savaşın durgun zamanlarını edebiyat ile doldurduğu anlaşılmaktadır…
Gazeteci Ruşen Eşref Ünaydın, Çanakkale Savaşı’nın en şiddetli dönemlerinden birinde kendisi ile görüşmek için cepheye gider ve Mustafa Kemal’in odasını şöyle tarif eder: “Yazıhanesi üzerinde bir Çerkez kamasının yanıbaşında Balzac’ın Colonel Chabert’i, Maupassant’ın Boule de Suif’i, Lavendan’ın Servir’i duruyordu…"
Turgut Özakman “Şu Çılgın Türkler” kitabında, Kurtuluş Savaşı’nın hazırlıklarının sürdüğü o yoğun günlerde dahi vakit bularak kitaplar okuduğunu, özellikle Reşat Nuri’nin ‘Çalıkuşu’ romanından çok etkilendiğini ve İsmet Paşa’ya da okuması için verdiğini yazmaktadır.
Bu örnekleri fazlasıyla çoğaltabiliriz. Yeri gelmişken hatırlatmakta fayda var. Anıtkabir Derneği’nin yaptığı saptamalara göre Atatürk’ün okuduğu, bilinen kitap sayısı 3997’dir. Anlaşılan o ki, büyük idealini oluşturmak ve sonrasında desteklemek için kitaplarından fazlasıyla beslenmiştir.
Ayrıca, 1936 yılında adını bizzat kendisinin koyduğu Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ni kurdurmuş olması, bu alana verdiği önemi açıkça göstermektedir.
Atatürk der ki, “Edebiyat denildiği zaman şu anlaşılır: Söz ve manayı, yani insan dimağında yer eden her türlü bilgileri ve insan karakterinin en büyük duygularını, bunları dinleyenleri veya okuyanları çok alakalı kılacak surette söylemek ve yazmak sanatı.”
Tarihi yapmak kadar yazmanın da önemli olduğunun farkında olan büyük önder, bu amaçla edebiyatı ustalıkla kullanmıştır… Yaşamı boyunca on üç kitap yazdığı bilinmektedir. Bunların içinde gerçek bir başyapıt niteliğinde olan ‘Nutuk’a ayrı bir yer vermek gerekir.
Nutuk, Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’dan 1926 yılı sonlarına kadar geçen süre zarfında olaylar ve şahıslar hakkındaki kişisel değerlendirmelerini yansıtır. Üst düzey bilgi ve tecrübe birikimini gelecek nesillere aktarmak için yaptığı bu titiz çalışma, akıcı bir üslup ve edebî bir dil kullanmaya gösterdiği özen yönüyle de edebi bir eser niteliği taşımaktadır. Bahsi geçen konuların gerektirdiği yerlerde diplomatik dilin yansımaları olan Arapça ve Farsça tamlamalar mevcut olmasına rağmen, günümüz Türkçesi ile anlaşılması zor olsa da aslında dönemin münevverlerinin kullandığı sade ve akıcı bir dille yazılmıştır.
Günümüzde ise Atatürk Araştırma Merkezi tarafından Rusça, Fransızca, Almanca ve İngilizce baskılarının yanı sıra Farsça, Kazakça, Türkmence, Yunanca baskıları da yapılan eseri hakkında, “Bu Söylev’imle, ulusal varlığı sona ermiş sayılan büyük Türk Ulusu’nun, bağımsızlığını nasıl kazandığını, bilim ve tekniğin en son verilerine dayanan ulusal ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım.” demiştir.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu’ndan, Lord Kinrosa’ya kadar birçok yazara, edebiyatçıya ve şaire ilham olan Atatürk hakkında daha nice eserler üretilecektir.
Vefatını İstanbullular, Dolmabahçe Sarayı’ndaki Cumhurbaşkanlığı forsunun yarıya indirilmesi ile öğrenirken, Anadolu’daki şehirler bu acı haberi radyo yayını aracılığı ile öğrendiler... Bütün elçilikler bayraklarını yarıya indirirken, İstanbul’daki kiliselerde ve havralarda ayinler düzenlenmiştir.
Dünya basını Atatürk’ün vefatına çok geniş yer vermiş, sadece Fransa’da 22 haber, 265 makale ve 25 fotoğraf yayımlanmıştır… Ayrıca pek çok ülkede bayraklar yarıya indirilmiş ve yas ilan edilmiştir…
İşte bu destansı yaşam, 1938’in sonbaharında, bir kasım sabahı ulusuna veda etmiştir. “Efendiler!” diye seslendiği milleti, benzeri hiçbir ülkede görülmeyecek şekilde her kasımın onuncu gününün sabahı, saat dokuzu beş geçe içimizi titreten siren sesleri ile anmaktadır.
Ruhun Şad olsun Mustafa Kemal Atatürk