DİLİ OLSA DALIN
Çarşıya yürüyordu zaman,
Babamın avucunda taşınıyordu çocukluğum.
Yol kenarında bir ağaç;
Gökyüzünü yakalamaya çalışan bir duanın içinde,
Uzatmıştı dallarını kaderin omzuna.
Geçiyordu bir çocuk yanından,
Minyatür bir fırtınaydı elleri
Kıpkızıl çığlıkla kavradı, kırdı bir dalı,
O an bir kemik sesi çınladı evrenin kulağında.
Yaklaştı babam, göğsünde yusufçuklar uçuran sesiyle
Sordu: "Evladım, neden kırdın onun parmağını?"
Çocuk güldü, "Ne olur ki o yalnızca bir ağaç."
Bilmezdi oysa çocuk, her ağaç biraz unutulmuş hikâye,
Masaldır biraz da toprağın bünyesinde.
Sordu babam : " Acır mı, kırılsa senin kolun?"
"Acır elbet"
"Ağaç da acır evladım.
Çığlığı sessiz, gözü yaprakta saklıdır sadece"
Gökte bir bulut sustu o an,
Rüzgâr durdu, gölgeler bile geri çekildi.
Büyüdü çocuğun gözleri,
Sürgün verdi bakışları,
"Bilmiyordum ben," dedi
Üzülerek.
"Bir daha hiç yakmam ağacın canını."
İşte biz; kulak verdik o gün, dalın sessiz duasına.
Öğrendik; dal da düşer, dal da ağlar,
Dal da insandır bazen... Yürüyemez ama rüzgârı anlamayı öğretir.
Konuşamaz ama gövdesiyle sır saklar.
O günden sonra ben, bir cümle gördüm her yaprakta,
Her çiçekte bir yüz, her meyvede bir geçmiş.
Bilirim ki artık kırılması bir dalın;
Susturulmasıdır bazen koca bir ormanın...
***
TRUVA YAYIN GRUBU YOUTUBE KANALIMIZA ABONE OLMAYI UNUTMAYIN...
Logoya tıklayıp Youtube kanalımızı ziyaret edebilir, abone olabilirsiniz