ÇOCUK ANNE
Henüz on dört yaşındaydı. Arkadaşları ile koyun gütmeye giderler, evcilik oynarlar, suda oynaşan kurbağaları taklit ederek eğlenirler, akşama kadar oyun oynarlardı. Okula hiç gitmemişti. Kız çocuklarının okulda ne işi vardı zaten!
Pencerenin önüne oturmuş, eli çenesinde, gözü camdan ufka uzanan yolda kaybolmuş, dalgın dalgın bakıyordu. İki yıl önce kendisinden on altı yaş büyük bir adamla, "arazisi çok" diye evlendirilmiş, çocuk ruhunun üzerine koskoca bir evlilik inşa edilmişti. Evliliği bilmiyordu ki yuva nedir bilsin. Tanımadığı, bilmediği insanlar arasında durmadan; "Şunu getir, bunu götür. Hayvanları sula, koyunları sağ, bulaşıkları yıka" gibi ardı arkası kesilmeyen işlere esir olmuştu. "Koca nedir?" bilmiyordu ki yuvayı bilsin.
Annesi burnunda tütüyor; köyünü, koyun güttüğü arkadaşlarını özlüyordu. Evleneli iki yıl olmuş, bir kere bile köyüne gidememişti. Ana kuzusuydu. Ne kadar kızarsa kızsın sonuçta anasıydı. Değer görmediği, köle gibi kullanıldığı bu evde, baba ocağını mumla arıyordu. Anasının kokusunu çok özlüyor; evinin duvarları, arkadaşları hatta sokağındaki kediler dahi burnunda tütüyordu.
Alışamamıştı bu evlilik denilen şeye. Akşam olacak diye aklı çıkıyordu. Bak yine akşamüstü olmuştu. İçi bir hoş oldu. Geçirdiği geceleri hatırladı. Körpe bedenine dokunan kocaman ellerin altında tir tir titriyor, sıkı sıkı yumduğu gözlerini açamıyordu. Gündüzleri ise kayınpederi, eşinin öfkesini ondan çıkarıyor, dayak nöbetlerinin ardı arkası kesilmiyordu.
Yanaklarına doğru inen iki damla yaş, içinin isyanını haykırıyor, özlemin hançerinden akan iki damla yaş, kan rengine bürünüyordu. Dudaklarında gayri ihtiyari bir türkü, arı vızıltısı gibi yükseldi gökyüzüne:
"Orda bir köy var, uzakta,
O köy bizim köyümüzdür.
Gezmesek de, tozmasak da
O köy bizim köyümüzdür.
Orda bir ev var uzakta
O ev bizim evimizdir.
Yatmasak da kalkmasak da,
O ev bizim evimizdir.”
Türkünün yüreğinde oluşturduğu depremle, iç dünyası sarsılırken arkasından; "Kız gözü çıkasıca! Biz aşağıda canımız çıkıyor, sen burada, camın önünde keyif mi çatıyorsun?" çığlığıyla öyle bir fırladı ki yerinden, kendini kapının önünde buldu. Ne var ki ensesine inen yumruktan ve akabindeki tekmeden kurtulamadı.
Tekmenin etkisiyle yere kapaklanan çocuk kadın, yerde iki büklüm kalakaldı. Şiddetli bir sancıyla kıvranırken bacaklarından sızan kan, çocuk anne olmasına engel olmuştu.