ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 22-01-2024 15:46   Güncelleme : 24-01-2024 18:00

Çaresiz / Gülçin Granit

Yazan: Gülçin Granit -ÇARESİZ

Çaresiz / Gülçin Granit

ÇARESİZ

“Zaman zamansızlığın içinde damla damla eriyip gidiyor.”

Martının ağzındaki saksağan, kaplanın pençesindeki ceylan, ya da olta ucundaki kefal, uçurumun kenarında bitmiş bir ot gibiyim. Sersem gibi çaresizliğin derinleştiği bir yerdeyim. Nar tanesi gibi dağılmış fikirlerim.

Gece saat 04.00. İnin cinin top oynadığı bu saatte, nerede bu kız? Yatak boş, ev boş, çanta yok. Nerede bu kız?

Eski sevgilisi onu tehdit ediyordu, hatırlıyorum. Evden çıkıp gitmiş. Yoksa kaçtı mı, kaçırıldı mı? Bizimle bir derdi de yoktu. Telefonu açmıyor; “Şu an aradığınız kişiye ulaşılamıyor” diyor. Delirmek üzereyim ya da tüm delilerin çok akıllı olduklarını düşündüğü bir yerdeyim. Yatak boş, ev boş, çanta yok. Nerede bu kız?

Gece saat 04.30. Bu saatte sokaklarda metruk yerlere, esrik adamlar sızmıştır. Naralarını duymayız artık. Yalnızca, boş şişe ellerinde horlar ya da bir bankın üzerinde. Düşündükçe ürperiyorum, halasını arayıp onu da  uyandırıyorum. Yoksa, önce babasını mı uyandırmalıydım?  Yok, yine de halasını arayıp akıl almalıyım, ben de akıl namına bir nükte kalmadı ki. Durumu anlatıp ne yapmam gerektiğini soruyorum. “Ondan ayrılmak istemeyen bir delikanlı vardı, o tehdit etmiş olmasın?” diyor.

O eski sevgilisini arıyorum, asla durumdan haberi olmadığını tekrarlayıp duruyor. Yoksa, daha önceleri de evden kaçıyordu da, biz onu işe gitti mi sanıyorduk? Yok! Yok! Bu kızı birileri tehdit etmiş olmalı. Başına bin türlü iş gelmiş olmasın? Aman Tanrım! Nerede bu kız? Tekinsiz bir gecede kızımın izini arayıp bulmalıyım, ama nasıl? İstanbul kara bir delik, iştahlı bir arslan gibi avını beklemede… Gecenin zifiri karanlığı tüm günahları gizliyor aman Tanrım! Sakın… Sakın…

Gece saat 05.00 Sabah ezanı okunuyor, tüm sarhoşlara inat. Camiye giden yaşlı adamların ayak sesleri duyuluyor. İçimi inceden bir huzur kaplıyor. Babasını uyandırıyorum. “Kızın evden kaçmış” diyorum. Uyku sersemi rüyada olmadığını hissedip ayağa fırlıyor. “Nasıl yani?” deyip, telefona sarılıyor. Bu seferde telefon çalıyor çalıyor, açılmıyor. Ardından fırından taze çıkmış sorular geliyor kürek kürek . “Bu kızın konuştuğu biri var mı, tehdit mi ediliyor, madde mi kullanıyor yoksa diyor. Deli fişek gibi zıplayıp giden sorular çarpıyor yüzüme.  Kızımın, şimdi sevdiği bir delikanlı var ama onunla da ayrıldılar.

Akılla fikrimin buluşmadığı bir yerdeyim. Yolumu kayıp etmiş gibiyim. Yoksa polisi mi aramalıyım? Yok! Henüz erken, biraz daha beklemeliyim. Vatsapdan yazıyorum, “Telefonunu aç, yoksa polisi aramak zorunda kalacağım” cevap yine yok. Cam fanusun içine hapsedilmiş gibiyim, ne kırmaya mecalim var ne de nefes almaya…

Kızı küçücükken pışpışladığım günler geliyor aklıma, keşke hep küçük kalsaydı diyorum. Gözlerim doluyor, konuşamıyorum. Ellerim bağlı dokunamıyorum, ayaklarım bağlı yürüyemiyorum. Olduğum yere çivilenmiş gibiyim. Bir donma anı yaşıyorum. Çaresizliği su gibi yudum yudum içiyorum. Dakikalar geçmiyor, akrep ve yelkovan küsmüşmüş. Telefonun ekran ışığı bile yanmıyor. Zaman zamansızlığın içinde damla damla eriyip gidiyor.

Saat; 05.30 hava ağarıyor. Gece peçesini düşürürken yeryüzüne, ben de bakıyorum, gözüm gönlüm ağarır mı diye. Ah! Bir haber gelse… Saksağanlar martının ağzından kurtulsa, kefaller oltadan çıksa, uçurumun kenarındaki otlar çiçek açsa… Benim kızım eve dönse. Madde kullansa kollarında morluklar olurdu, bense mutlaka görürdüm. Oysa, işine gücüne düzenli olarak giden ve hayatını idame ettiren birisi. Değil ki, kurtlar sofrasına meze olacak birisi.

Yoksa, sevdiği çocuğa mı kaçtı. Ona olan aşkından bahsedip duruyordu. Aralarında bir anlaşmazlık olmuştu; eski sevgilisi, yeni sevgilisini kıskanıp ilişkisine nifak tohumları saçmıştı. Böylelikle ilişki çiçek açmadan tomurcukken solup gitmiş oldu. Şu durumda yeni sevgilisine de gitmiş olması imkansız, onuruna yedirip yapmaz, böyle şeyler. O da yeni sevgilisine çok kırgın arayı açmaya çalışan eski sevgilisine inanıp güvendiği için.

Yok! Yok! O bu kadar basit bir kız değil. Sevse de kendisine küsmüş bir adama asla kaçmaz. Hem niçin kaçsın ki?  Onu soluk alışlarından tanırım. Aman Tanrım ne çabuk büyüdü bu kız? Daha emeklerken “Anne” dediğini duyumsuyorum.

Belki biraz deli fişek, mesela hiç beklemediğin anda beklenmedik ataklar yapabilir. En sonda söylenmesi gereken cümleleri ilk başta kurabilir. Ani çıkışlar yapabilir. Kızgınlıklarını, mutluluklarını hemen belli eder. Bazen içindeki denge unsurunun ayarını da kaçırabilir. Bazı bazı duyguları dalgalanabilir, hırçın Karadeniz gibidir duygu durumu. İçinde bir şey saklayamaz. Her şey kabulüm velakin namussuz değil benim kızım.

Arı var namusu var. Yapmaz böyle şeyler. Hiç unutmam üç yaşındaydı, onunda ilk alışveriş merkezine gittiğimde elimden fırlayıp sallanan arabaya bindi. Ağzım açık kalmıştı. “Kızım, benden izin almadan niçin arabaya fırlayıp bindin?” diye sorunda bana; “Ama anne, izin istesem vermezdin ki” demişti. Çocuk bokundan belli olurmuş ne diyeyim… Yine hatırladım 25 yıl öncesini. Ne çabuk büyüdün kızım? Bu günlere geldik. Onunla aramızda gizli saklı olmadı ki bir şeyler.

Yeri geldi arkadaş gibi olduk, belki biraz fazla arkadaş takıldık. Sanmıyorum benden gizli sırları olsun. Annelik içgüdüsüyle hissederdim mutlaka, birini kaçırsan yakalardım bir diğerini. Bu işin içinde daha başka bir şeyler olmalı.

Saat 6.00 Gün tüm çıplaklığıyla açık seçik tabak gibi karşımda. Benim de kızım karşıma gelsin diye yalvarıyorum Tanrıya. Kızımı kazasız belasız göndersin diye bana. İçim titriyor… Dua ederken avuç açtığım kaslarım seğiriyor. Kan beynime hücum ediyor, tansiyonum yükseliyor, ensemde derinlerden bir ağrı başıma musallat oluyor. Ayak parmak uçlarım karıncalanıyor, kalp atışlarım hızlanıyor. Gözlerimden yaşlar mecalsiz yuvarlanıp dökülüyor. Ben böyle çaresizliğin...

Saat 6.30 Sokakta güneş yüzünü göstermiş. İnsanlar kadını erkeğiyle sokaklara dökülmüş alelacele işe gidiyorlar. Derken telefon çalıyor, kızım telefonda; “Anne, ben gece banyona düştüm, sizi rahatsız etmemek için uyandırmadım ve taksi çağırıp hastaneye geldim. Kalçamda ve bacaklarımda incinmeler olmuş. İnanmazsınız diye raporda aldım.” diyor.

Yaşadıklarım rüya mı gerçek miydi? Donmuş vücudumdan blok blok  buz tabakası kırılıyor. Kızım banyoda düşmüş neredeyse zil takıp oynayacağım. Tanrım sana şükürler olsun.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi