ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 13-12-2024 20:26   Güncelleme : 16-12-2024 22:29

Bir Ters Bir Yüz / Gülçin Granit

Gülçin Granit -BİR TERS BİR YÜZ

Bir Ters Bir Yüz / Gülçin Granit

BİR TERS BİR YÜZ

Arap sabunu dış kapıdan davetkâr kokusunu salıyordu apartmanın dört bir tarafına. Kapının önünde kırmızı damarlı dua çiçeği… Kapının üzerinde ahşap yakma tekniğiyle yazılmış, "hoş geldiniz" yazısı karşılıyordu sizleri. Zevkli, temiz bir ev. İçeride kızlarını babasız büyütmüş geleneksel bir anne, diğer taraftan anne gözünde inci, mercandan, elmas ve yakuttan da değerli iki kız kardeş. Biri üniversite öğrencisi, diğeri Canfeza atanmayı bekleyen öğrenmen adayı… O da biraz dertliydi kardeşinden, onu ele avuca sığdıramamaktan.

Ablasına göre biraz da şımarık, evin en küçüğü olduğundan. Nitekim derslerinde başarılı Allah’tan… Yalnız, sürekli sevgili değiştirmesi onun canını bayağı sıkmışa benziyordu. Kardeşinin, kasabın oğlu Fatih’le çıktığından beri kalbi sıkışıyor, aklına geldikçe soluk alışları bile değişiyordu. O, kafasındaki düşüncelerden kurtulmak için şişleri eline aldı, kimsesiz sokak çocuklarına bere ve atkılar örüyor, onları toptan vakıfa bağışlıyordu.

Canfeza elindeki şişlerle bir ters, bir yüz bere örüyor, bereye pirinç örneği kuruyordu. Birden elleri hızlandı, örgüyü düşüncelerine yetiştirmeye çalışıyordu. Elleriyle düşünceleri arasında bir yarış var gibiydi. O Fatih var ya! O Fatih! Kız kardeşim Suzan’ın bacakları arasında dolaşan bir at sineği diye düşünmekten kendini alamıyordu. Nitekim kız kardeşimin sonu kötü olsun istemiyorum ki ama gelgelelim o da kalk gidelim akıllı. Canfeza yanına koyduğu kahveden bir yudum alıp, fincanı tekrar sehpaya bıraktı. Rüzgâr, tülü bir büyücü gibi üfürüp duruyordu. Tekrar şişlerinden ilmek alıp örmeye başladı. Bu kaçıncı sevgili kız, ayran gönüllü!İçine bir daralma gelip oturmuştu.

Sorsam bu ne ayran gönüllük diye? Hemen cevabı hazırdı. İnsan tanımadan biriyle evlenebilir miymiş? Kız sana evlen diyen yok ki, gömlek değiştirir gibi sevgili değiştirme bari. Gittin de üniversiteli kimse kalmamış gibi mahalledeki Fatih’le sevgili oldun. O şımarık, o bacak arasına düşkünü çocukla sevgili oluyorsun. Daha düne kadar o oğlan için, mahallede altına almadığı kız kalmadı diyorlardı. Canfeza derin bir nefes aldı, böğrüne oturmuş öküzü dışarı atmak için en derinlerden bir nefesti bu. Ya annesi duysa, alimallah her ikisinin de bacaklarından tavana asardı. Hele geçenlerde Fatma’da kalacağı yalanını söyledi, sanki ben onun Fatih’te kaldığını bilmiyor muyum?

Şişlerin arkasını çevirdi, bir ters, bir yüzü hızlı hızlı örüyor, düşünceleri yavaşladıkça elleri de yavaşlıyordu. "Ben bu kızla nasıl başa çıkacağım, ona nasıl doğru yolu göstereceğim yardım et bana Tanrım!” Diye dua ediyordu.

Canfeza, kendini birden yaratıcısıyla sohbet eder buldu. Tanrım! Kız kardeşime akıl fikir ver. Onun yitip gitmesine izin verme, onu iyi insanlarla karşılaştır. Bizleri de koru diyordu içinden. Sonra Tanrı’dan bir nida gelir gibi içinde bir his oluştu.

“Beni hatırlamana sevindim, kardeşini gözlemle ve bana sürekli dua et, şükret.”

"Ah! Tamam! Tanrım! Yeter ki kardeşimi ve bizleri koru".

Elindeki şişleri kucağına bırakmış gözlerini duvardaki saate dikmiş, öylece dalıp gitmişti. Sanki transa geçmişti.

“Peki, Tanrım neden kötü insanlar var?”

"Ben insanlara iki yol verdim, en büyük nimet olarak aklı verip başınıza koydum. Bu aklı kullanmanız için iradeyi verdim. Herkes bu yollardan birini tercih etmekte serbest, buna ben bile karışamam. Bu yüzden kardeşini gözetle ve onunla güzel bir dille konuş diyorum. Umulur ki, kardeşinde doğru yolu bulanlardan olsun. Sakın unutma ki, kardeşinin huzur içinde yaşamasını arzu etsen de, her ruhun kendi kaderini her an çizdiğini unutma. Duygular ruhun dilidir.” diyordu Tanrı.

Canfeza cevap vermenin üstüne çizikler atmış, derin düşüncelere dalmıştı. Tanrı’nın söylediklerini anlamaya çalışıyordu. Bu yeni gelen akışın ona faydasının dokunacağını biliyordu ve yine biliyordu ki; her hissediş dualarına aldığı cevap niteliğiydi. Kirpik araları nemlendi, silkinerek ana geri döndü. Elleriyle gözyaşlarını sildi ve şişleri yeniden eline aldı.

Bere yarıya kadar örülmüştü. İpini değiştirip siyaha, kırmızı rengi taktı. Başladı yine bir düz, bir ters örmeye. Örgü şekli gibi düşüncelerine bir ters, bir düzdü. Bu örneği bilerek mi başlamıştı. Bilemedi, rastlantı olabilir diye düşündü. Sonra bu düşüncesini iptal etti, çünkü dünyada rastlantı diye bir şeyin olmadığına inanıyordu. Bu olsa olsa bir tevafuktu dedi içinden ve bugün ilk defa gülümsedi. Tanrı’yla sohbet ona çok iyi gelmişti. Sanki bir dostu ile konuşup halleşmişti. Tanrı’nın fısıltılarına yürekten katılıyordu.

Kız kardeşiyle tatlı bir dil sarf ederek konuşacaktı. Peki, ona neler söyleyecekti? Bunları düşünüyordu şimdi, (Hayat sevgi ve korku üzerine kurulmuştur. Sevgi güveni, korku şeytanı doğurur. Ben senin sevmeni, âşık olmanı isterim, ama dengine. Davul bile dengi dengine… Öyle birini sevki o, sevginin değerini bilen biri olsun, eğitim, kültür ve hayat görüşleriniz aynı olsun. O zaman hayatı sevgiyle deneyimleyebilirsin. Aksi takdirde, Fatih’le birlikteliğin ilerledikçe hayata korkularla sarılacaksın, korkular minik minik filizleri yüreğinde doğuracak. Bu da senin daha fazla yanlışlar yapmanı neden olacaktır. Uzun zamandır araştırıyorum Fatih’in uyuşturucuya başladığını öğrendim. Bunun sonu gelmez, bu girdap seni kısa süre içinde mamba yılanın dili gibi içine çekip yutuverir. Yol yakınken ayrıl Fatih’ten. Senin de insanları deneyimlemeye hakkın var, olmaz olur mu? Gelgelelim, bayramın geleceği arifeden bellidir. O seni anlayabilecek, anlayıp mutlu edebilecek, beklentilerine karşılayacak biri değil. Vallahi namus peşinde değilim. Namusun iki bacak arasından çıkalı beri, onun aklımızda ve duygularımızda olduğunu da biliyorum. Yol yakınken geri dön.) demeyi planladı.

Bir aşağı bir yukarı söylenecek bunlardı. Kardeşinin akıllı bir kız olduğunu ve Tanrı’ya inancının bulunduğunu da biliyordu. Tüm bu fısıltılar için Tanrı’ya şükür etti ve elindeki ipi şişlerden koparıp, kimsesiz çocuklar için ördüğü bereyi eline aldı. Oradan annesi seslendi “Kız Canfeza, sabahtan beri bir şey yaptığın yok, almışsın eline bir örgüdür, tutturmuş gidiyorsun. Boş boş zaman geçiriyorsun, gel de biraz bir işe yara” dedi.

Editör: Serpil Azapoğlu

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi