BABAM
Bir kaç gündür elim kolum kalkmaz vaziyette tembel yorgun ve mutsuz bir şekilde sabahları uyanıp kızımı okula eşimi işe göndermiş ufak pamuk gibi yumuşacık minnak elleri ile oğluma sarılıp bazen de evimin işlerini yaparak geçiyordu günlerim.Annemi arayarak biraz sohbet edip kâh ordan kâh burdan konuştuk durduk. Sonra halimden anlamış olmalı ki neyin var deyince anlattım
İçimde kötü bir burukluk var diye.
O an bana bir şey dememiş başka şeylerle beni teselli etmişti.
O günü de öyle tamamladık.
Akşam yemek uyku derken
Diğer güne tekrardan 'merhaba' dedik.
Aynı rutin aynı şeylerle
kahvaltıyı hazırlamış tam ağzıma bir lokma ekmek koparmıştım ki
sabahın erken saatinde arayan eşimdi ve o saatlerde aradığı da hiç olmamıştı.
Alo dediğim de
"Hazırlan köye gidiyoruz" dedi .
"Neden?" diyebildim.
Sustu yutkundu;
"Baban çok hastaymış." diyebildi.
Tabi bu ve bunun gibi telefonları
Öncesinde fazla aldığım için hemen hazırlanmaya başladım.
İşten gelip beni de alıp otogara yola çıktık.
Aklımdaki tek şey hasta olduğuydu.
Ve hemen nasıl giderim derdindeydim.
Yengem bende;
"Seninle geleceğim" dediği halde o kadar beynim uyuşmuştuki bu kadın hiç gelmiyordu 'neden?'diye sorgulamamıştım bile
apar topar otogarda buluşup otobüse binecekken
kuzenim sarıldı; " "Abla alanda Allah verende" demiş; " En kötüsüne hazır ol dedi ve o an uyanmıştım. "Siz bana söylemiyorsunuz." diye
O zaman yarım ağızla; "Başımız sağolsun" dedi ama yine teselli adına hasta
Olursa falan sözü çevirmeye başladı.
O an kısa süreli tüm arabaların etrafımda döndüğünü hissetmiştim.
Ablamlara telefon açtığımda gerçeği biliyordum.
BABAM ÖLMÜŞTÜ.
Nasıl da kolay söylenmişti; "öldü" kelimesi
O saatten sonrası onca yol bitmedikçe bitmiyordu o kadar ağır gittiğini hissediyordum ki.
Sanki arabayı bana verseler gazlayıp gitsem son anına yetişsem gibi bir umutla sabrediyordum.
Yol boyunca onca gözyaşıma rağmen anılarıma ve duaya sarılmıştım.
Bir de isyanıma
yan koltukta oturan en az yaşı 90 görünen dedenin bacak bacak üzerine atmasına isyan etmiştim 63 yaşındaki babam ile bu hiç tanımadığım adamı kıyas yapınca isyan ediyordum iç sesim benimle savaş halindeydi ama
İçimdeki umut sessizce benimle konuşuyor;
" Ölmedi o hasta ve biz gidince eskisi gibi kapıda karşılayacak bizi" diyordum. Acımla ızdırabımla gözyaşımla duamla olmayan sabahı o gece hissettim .
Otobüs evimize yaklaştıkça umudum dağlar kadar kocamandı.
O yaşıyor babam ölmedi...
Bizi görünce ayağa kalkacak.Herkes ketum herkes suspus içimdeki yangın kocaman ama umudum dünyaya başkaldıracak kadar büyüktü.
Bir aralık ayının on üçü
Yerler kar buz fırtına ve soğuk
Otobüsten inip koşar adımlarla babamlara gidiyoruz. Arkama bile bakmadan umuduma sarılmış.
Evin yanına gelince anayoldan çıkıp köy yolu etrafta çok ayakkabı izi dağınık yürüyüşler.
Aklımda olan tek şey ölmedi hasta
Üstüm başım kar oldu ayaklarım çamur koşarcasına kapıdan içeri girdiğimde
Odanın ortasında yeşil bir örtü ile tabut
Soğuktan mıdır? Bilmem ama göbeği şişmiş
üzerinde bir bıçak(bunu bazen saçma bulduğum olur ama köydeki büyükler bunu hâlâ yapıyor)
Gördüğüm manzara hâlâ mıh gibi icimde oturur.
Yeşil örtüyü kenara çekip babamın elini tuttum Sanki umudumun ateşinin sönmesi için bu gerekliydi.
Elleri zaten dolma parmaklıydı kalın nasırlı bir de şeker hastalığı ile delik deşik olmuş mor parmaklar,
buz gibiydi.Soğuk demir parçası gibi içimi deldi .
Yüreğimde yükselen kor sağanak sağanak gözümden akıyordu. Umudumun ateşi o soğuk parmaklara dokununca son bulmuştu.Uzaktan gelenleri biz olunca tamamlanıp dualarla caminin yanına götürmüş namazı kılınacaktı.
Mezarını görmek istemiştim. Gittim. Karlı buzlu buzdan parıldayan bir toprak içine çok üşüyen sıcağı seven babamı yatırdıklarında bunu hiç hazmedemedim
üzerine karlı toprak örtüldü
babamın üzerine karlı toprak örtüldü
Ve o günden sonra ne umudum ne de yüreğim hiç ısınmadı.
Astım ataklarım aylarca süren yürek sızım hep arttı.
Her aralık ayında tekrar tekrar üşüyorum ben
Üşümekle kalmayıp
Özlüyorum da....