ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 04-01-2023 23:51   Güncelleme : 09-01-2023 19:24

Annemin Çocuğu Ölmüş /1

Yazan: Gülsüm Berk -ANNEMİN ÇOCUĞU ÖLMÜŞ /1

Annemin Çocuğu Ölmüş /1

ANNEMİN ÇOCUĞU ÖLMÜŞ /1

Yetimhanenin karyolasının soğuk demirinde benden önce o yatakta uyuyan Nesrin'in sabırla tokası ile  kazıdığı "Anne" kelimesine çenesini dayamış, ilk defa burada neden olduğumu merak etmeye başlamıştım.

Odada bir kaç karyola ve karyolalar başında çalışma masamız vardı. Yerlerde halı olması gerekirken kenarları yırtılmış ayağımıza büyük gelen, her adım attığımız da çaap çupp sesler çıkaran terliklerimizle basardık yerlere. 

Hacer Anne'nin gelişini, sessiz olmamız gerektiğini de yine bu terlikler sayesinde tanır, buna göre kendi çapımızda tedbirler alırdık. Bizden küçükler için bu kural geçerli olmasa da Hacer Anne'yi kızdırmayı hiç birimiz istemiyorduk. Anlamıyorduk; bazen yumuşacık kadife sesi ile bizi uyutmaya çalışırken bazen de tepesi atmış baykuş misali cırlak cırlak bize bağırır çağırır altına kaçıran olursa avazı çıktığı kadar bağırır tüm bunlar yetmezmiş gibi bizi sağa sola ittirip o küçücük odada buhar olmamızı gözüne gözükmeyecek kadar sessiz olup yorganımızın altından çıkmamamızı söylerdi.

Soğuk hissettiğim odada entarim yukarı kıvrılmış, bacağımın açık kalan kısmını donmuş hissediyordum. Yine de usulca kalkıp elimi yüzümü yıkamış kahvaltı için hazırdım. Hazır olmazsam aç kalırdım. Zaten de fazla da doymazdım.

Yine diğer çocukları beklerken camdan dışarı bakmak istedi canım. Hava yine puslu, kar yağmak üzere gibi soğuktu. Sokakta kimsecikler yoktu.Biraz sağa sola bakınıp kahvaltı zilini beklerken bir adım geri çekilmiş tam içeri girecekken sokaktan geçen şemsiyesini tutmuş; diğer elinde çocuğu omzunda çocuğunun çantası ile yürüyen kadını görünce yine aklıma o soru geldi.

'Neden buradaydım?
Neden bizde okula gitmiyorduk?
Neden sokağa çıkamıyorduk?'
Aklımda onlarca soru birikmeye başlamıştı. 
Hacer Anne'ye soracaktım.

Kahvaltı zili ile aklımdaki herşeyi unutup ürperen kollarımızdaki tüyler dimdik olmuş, mutfağa koşuşturduk. İki dilim peynir, üç beş siyah zeytin, küçük reçel kutusu,birkaç domates salatalık diliminden oluşan kahvaltımızı yaparken; aklımda yine o soru vardı.

'Neden buradaydım? Ben kimdim? Annem kimdi? Hacer Anne neden hepimizin annesiydi? Yoksa hepimizi "O" mu doğurmuştu da babamız bizi bırakıp mı gitmişti?

Hayır hayır bir evde olmadığımı bilecek yaştaydım fakat neden burada olduğumu bilmeyecek kadar küçüktüm.

Kahvaltı bitince;
Hacer Anne'nin yanına usulca sokulup sadece gözlerine baktım. Buğulu bakan uzunca kirpiklerin arasından yüreğime ok gibi fırlatan iki mavi elmas ile gözlerim sabitlenince  şaşkınlığımı dile getirerek;
-Aaaa senin gözlerin mavi renk ilk defa görüyorum Hacer Anne. Ne kadar da güzelmiş keşke benim de olsa demiştim ki; buz parçası gibi katı bakıp parmağını uzatıp, "Doğruca odalara çocuklar!" diye seslendi. Duymazlıktan geldim. Herkesin çıkmasını bekledim. Bu sefer kararlıydım. Önünde dikilip yine o gözlere baktım.
Sanki anlamış olmalı ki:
- Hey Sen! Sen de odana, dedi.
- Şeyy! Hacer Anne, be be benn şey diyecektim şeyy ımmm derin bir nefes verdim.
Kaşları çatık:
- Ney!Ne diyecektin?
- Biz buraya nasıl geldik? diyebildim.
- Ooo! Kızımız büyümüş mü? Bu soruları büyüyenler sorar, dedi.
- Evet, diyebildim.    - Biz  neden buradayız söyler misin? 

Beni kolumdan tutunca kızacak sandım. Hızlıca kendine çekti. Kocaman kolları arasına alıp başımı öperekten ağlamaya başladı. Biraz öyle sarılı kaldıktan sonra kendini toparlayıp:
- Bunlar aramızda kalacak, hiç kimseden duymayacağım. Ben sana müsait olunca anlatacağım, dedi.

Öylece bir anlam veremeden baktım.
-Söz mü? Dedi 
- Söz vermek ne demek bilmesem de anlatsın diye "Söz"dedim ve odadan çıkıp karyolama gittim.
Uyumuşum. 

***

DEVAM EDECEK 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi