ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 15-05-2025 14:22   Güncelleme : 15-05-2025 16:25

Allıce ve Güneş / Gülçin Granit

Yazan: Gülçin Granit -ALLICE VE GÜNEŞ

Allıce ve Güneş / Gülçin Granit

ALLICE VE GÜNEŞ

Güneş ihtişamlı cazibesiyle yedi renkli başını alıp gitmeden önce kollarını sarkıtarak yeryüzünün tüm renklerini sildi ve ortalığı zifiri karanlığa boyadı. Bu öyle bir evrendi ki deniz arşın en tepesinde, güneşse bu denizin içindeydi. Bugünlük görevini tamamlamış olan güneş, gökyüzündeki yüz seksen ırmak büyüklüğündeki denizin mavi sularına gömülüp, arşın en yüksek yerine yerleşti.

Geceyi her zamanki gibi savaşarak geçirecekti. Onu insanlar bir görebilselerdi! O zaman güneşin geceleri yan gelip yattığını sanmazlardı. Oysaki güneş, savaşçı bir ruh olmanın getirisiyle, her gün gecelerle savaşırdı. Her gün bu savaşı kazanarak yeniden Allice’in dünyasına doğmak için can atardı. Mevsimler devinip kış ve sonbahar gelince güneş, tüm varlığıyla yeniden doğabilmek çabasıyla kış ve sonbahar mevsimleriyle tüm yorgunluğunun üzerini çizerek var gücüyle yeniden ve yeniden savaşırdı.

Her yeni doğacak gün için Taytay ve Yehhu isimli görevli iki melek, güneşi sabahın erken saatlerinde kucaklayarak tekerlekli bir arabaya bindirirlerdi. Sonra iki melek güneşi her zamanki gibi gökyüzünün en nadide yerine yerleştirip, yeni bir güne başlaması için bırakırlardı. Güneşse tüm renklerini de yanına alarak kâinata doğardı. O kadar merhametliydi ki hırsızı, evsizi, katili, nineyi hiç ayırt etmeden ışığıyla evreni aydınlatır, tüm varlıkların içine süzülerek onları da ısıtırdı. Onu en çok da sığınacak bir kucağı olmayan öksüzler, hayvanlar, bir de müzmin hastalığın pençesinde olan Allice beklerdi.  Onun sıcaklığı tüm dertleri kısa bir süreliğine de olsa unuttururken, bir yandan da birçok hastalığı tedavi ederdi.

Güneş Allice’in sarı sırma saçlarını, raşitik bacaklarını ve doğuştan eklem romatizmalı vücudunu sarıp okşayabilmek için olanca gücüyle şehrin en tepesine doğar, yağmur bulutlarıyla mücadele eder, savaşır didinir arada da olsa yeryüzüne bir selam verebilmek için bulutları yırtarak yüzünü gösterirdi.

Kuzey İrlanda’nın serin havasına dolanıp sıcak hayallere sarılan Allice, güneşi kucaklamanın, onun eteklerinde olmanın hayallerini kurardı. Bu ülkeyi terk etmeyi, güneşe yerleşmeyi düşler dururdu. Geceleri yatağa yatmanın yanı sıra her an bu hayalinin üzerine birkaç kat daha hayaller ekler ve Tanrı’ya yalvarırdı. Sıcacık güneşin bol olduğu bir ülkede yaşamak istediğini dillendirirdi. Bu nasıl mümkün olabilirdi o da bilmiyordu. Başka bir ülkeye yerleşmeye ne ekonomik durumları ne de annesinin sağlığı el veriyordu. Bir müddet sonra bunun imkânsız olduğunun idrakine varıp yüzü asılıyordu.

Allice Kuzey İrlanda’nın küçük bir vilayetinde annesiyle yaşayan genç bir kızdı. Güneşe hasret Allice’i, yaşlı annesi her yeni gün tekerlekli sandalyeyle pencerenin kenarına getirir ve bırakırdı. Allice de oradan gökyüzüne bakardı. Güneş doğacak mı diye… Ama genelde yağmurlu olurdu yaşadığı şehir. Yine de yağmur hastalıklarına iyi gelmese de yağmurdan sonra çıkan gökkuşağının renkleri, Allice’nin ruhunu hafifçe okşardı. Vücudu sakat olabilirdi ama hayalleri dipdiri ve emsalsizdi. 

Bir gün Tanrı, Allice’in dualarını kabul etti, yılbaşı gecesi iki görevli meleği Noel Baba kılığında yeryüzüne gönderdi, melekler Allice’i kucaklayıp gökyüzünün en nadide yerinde asılı bulunan güneşin eteklerine bıraktılar. Allice’e göre güneş, evrenin başlangıcındaki yaratıcı güç,  hatta Tanrı’nın hem elleri, hem gözleriydi. Kuzey İrlanda’da yeryüzünde yaratılmış her varlığın üzerine misilleme kar yağıyordu. Allice’in annesi bu özel gecede sobayı yakabilmek için topladığı bir sepet odunu, kızının şerefine çıtırdatıp yakmaya başladı. Oda hiç olmadığı kadar ısınmıştı. Annesi, kızının etinin, kemiğinin bugün ısınmasını istiyordu.

Hazırladığı özel kurabiyeleri özenle masaya koydu, Allice pencerenin önünde dışarıda yanan ışıklı süsleri, insanların telaşlı koşturmalarını seyrediyordu. Seslendi kızına ama hiç ses çıkmadı, dalmış gitmiş olacağını düşündü, aldırış etmedi. Olanca gücüyle geceyi daha da özelleştirmek için hazırlıklarını masaya getirmeye çalışıyordu.

Masa baştan aşağıya donatılmıştı. Artık kızını getirebilirdi. Birkaç kere daha seslendi fakat Allice’den hiç ses çıkmadı. Annesi ağır aksak adımlarla pencerenin yanına gitti. Eğilip Allice’in yanaklarına bir buse kondurdu. Kızının yanakları odanın sıcaklığına inat buz gibiydi. Telaşlandı, Allice! Allice! diye feryat etmeye ve kızını sarsmaya başladı. Alice sessizliğin içinde büzülmüş duruyordu. Yaşlı kadın, kızına ne olduğunu anlamaya çalışırken, Allice’in sarı uzun saçlı başı tekerlekli sandalyenin yanına düşüverdi.

***

TRUVA YAYIN GRUBU YOUTUBE  KANALIMIZA ABONE OLMAYI UNUTMAYIN...

Logoya tıklayıp Youtube kanalımızı ziyaret edebilir, abone olabilirsiniz

Editör: Deniz İmre

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi