ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 21-04-2023 17:44

Allah Belacığını Versin Asibe

Yazan: Gülçin Granit -ALLAH BELACIĞINI VERSİN ASİBE

Allah Belacığını Versin Asibe

ALLAH BELACIĞINI VERSİN ASİBE

“Allah belacığını versin Asibe! Çok özlerim seni Beya!…”
“Ablama gitmem lazım, çocuğunu düşürebilirmiş.”
“Sensiz yatacıma girmem, uyku girmez güzcezime. 
 Em! ablanın çocuyi düşerse sen mi tutacan Be ya?”
“Allah belacığını versin Amit.”
“Sen yokken yatakta dünerim şu tarafa, dünerim bu tarafa. Yine silinmez ayalin güzlerimden beya…”

Asibe nazenin, nazlı taze bir gelin… Asibe çiçeği burnunda  bir süt kuzusu… Asibe oynak bir kısrak… Çalgıcı kocası Amit, bugüne kadar onsuz bir gece dahi geçirmedi. Ne çok sevmlerdi birbirlerini. Bekarken her gece sokaklarında sülermiş “Batsın bu dünya” şarkısını. Duyardı onu ölmüş ninesi bile. Amit’in gözleri dönerdi, işte o an çeltik tarlasına. Vıcık vıcık olurdu gözleri ağlamaktan. Şimdi birkaç haftalığına karısını göndermek istemedi baldızına. 

Amit baktı ki, Asibe gitmekte kararlı, aldı eline darbugasını başladı konuşturmaya. Asibe dayanamadı kalktı oynamaya. Taktı çiçeği de kulağına, başladı yandan yandan kalça atmaya. Omuz titretip, gerdan kırmaya. Nazenin bir çiçekti raks etti durdu. Kendinden geçti genç karı koca. Genç çiftler acısı ve tatlısıyla ruhlarını müzikle besliyorlardı. Asibe, kocasına bir çilingir sofrası kurdu. Beyaz peynir, kavun yanında olmazsa olmaz aslan sütü. O gece kadehler kaldı, her yeri anason kokuları sardı. Asibe ile Amit geçmişlerini dabruka içine atıp sarmaş dolaş uyudular.  

 “Asibe! Te büle akşam oldu mu, epten akılcımı alırsın başımdan beya!... Gözümü göğnümü hep bir oş edersin. Abe Allah belacığını versin, severim seni çok. 

“Ben de seni severim Amit, gözüm senden başkasını gürmez. Tarlada elim yorgunluktan tutmaz.” diyerek gülüştüler.

“Abe… Tamam, Beya! Hazırla bavulunu içim yana yana. Git kimin çociğini tutarsan tut.”

Amit, karısını yolculardı. Karısı evde yokken canı kahvede kiyaat bile oynamak istemiyordu. Amet Aganın sıpası gibi akşama kadar kapı önünde, başı önde eğik solur dururdu. Neyse ki, akşama düğün vardır, biraz kafayı cilalalıyacaktı. Asibe’ninse özlemi içinde arttıkça artar. Şu telefonlar özlemini daha bir arttırır? Onu sıcacık bedenine telefonla sarılamaz, dudaklarını öpememek... Bu ayrılığın acısını te büyle içinde yaşar. Özlem içinde patlamaya yüz tutunca arar karısını;

“Abe ne zaman geleceksin Asibe, seni çok özledim Beya…”
“Ablam iki hafta önceden doğuruyor çocik.”
“Ben dedim sana beya!... Çoçiği tutumassın diye. Bizimkini tutarsın inşallah Asibe”
“Allah belacığını versin Amit”
“Bu gece düğün var, hep senin için çalaşam, kulakların çınlasın Asibe”
“Ben de üzledim seni Amit”

Telefonda böyle cilveleştiler. Özlemlerini tazelediler. Böylesi hasret gidermenin!... dedi içinden vurdu darbukasına Amit. Ta öte mahallelerden duyuldu  karısına olan özlemi. “Abe! bir çocik doğsa da dönse karım yuvasına” diyerek vuruyordu darbukasına. Aradan iki gün geçti arayan Asibeydi;

“Amit sana bir müjdem var beya… Bir çociğimiz olacak”
“Allah belacığını versin Asibe! İnşallah bizim bebeciği tuttabilirsin."

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi