ALIŞ ARTIK
Hep hayran olduğum, kırışık yüzlüm
İçi yalnız bana gülen, üzüm gözlüm.
Sen bir bakışına denk geleyim diye öldüğüm,
Sen direnmeden teslim olduğum
“Gitme!” diye yakardığım,
Saklımdaki devrik cümlem,
Sana nasıl yalvarmalı,
Bilmem…
Sen,
En sevdiğim düşmanım.
İnan ki çok pişmanım…
Sen,
Ölmeden terk edenim.
Sen,
Ağlayarak gidenim.
Kaybettiğim cennetim.
Defalarca gizli yaşadığım, sessiz cinnetim
Yüreğimin unutmama izin vermediği en büyük acım
Kaybolup giden biricik tacım
İnan ki sana ne çok muhtacım…
Gel
Haydi, baştan alalım istersen.
Uzanıp yanıma, baş koy yastığıma.
Aldırma saçlarıma bu kadar kır bastığına
Bak!
Bak, ben takılıyor muyum, sebepsiz küstüğüne
Sen de,
Sen de takılma be işte!
Arada bir şöyle kükreyip, estiğime
Hiç üzülmüyor musun
Senin için nasıl da eriyip bittiğime
Sana söz,
Sorarsam, namussuzum
Bunca zaman nerelerdeydin?
Kimle?
Hem,
Hem ben de o kadar temiz değilim ki
Benim mazim de karanlık, pasaklı.
Vardı elbet irili ufaklı
Doksan dokuz günahım,
Hepsi birbirinden farklı.
Kimi fiili açıdandı, kimi fikri…
Şimdiyse bir sensin, bu pişman yüreğin tek zikri.
Haydi!
Haydi, kandırayım seni, gece gece,
Yol alıp eski bir şarkının sandalında
Şiirlerime sarıp kaçırayım seni bir anda.
Gel.
Gel de
Dönelim şu eski güzel hâllerimize bir anlığına.
Ne olur bebeğim,
Sen de alış artık şu bilindik, eski karanlığıma…
Haydi!
Haydi, bul da bir neden,
Gel artık gel, son perde inmeden.
Ve lütfen, acele et.
Her nefeste, azalıp giden ömür bitmeden…