ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 26-11-2022 13:56

Ali...

Yazan: Ümmügülsüm Hasyıldırım -ALİ

Ali...

ALİ

İki damla yaş süzüldü yanaklarından. İç çeke çeke ağladı. Yüreğinde utancı, öfkesi volkan olmuştu. Nasır tutmuş elleriyle gözyaşlarını silerek saklamaya çalıştı. Erkekler ağlamazdı çünkü...

Ellerine baktı. Canı yanıyordu. Oysa evden çıkmadan önce, sıcak sabunlu suyun içerisinde bekleterek, taşla güzelce ova ova sürtmüştü. Ellerindeki yarıklar nasıl da acımıştı. 

İlkokul ikinci sınıftaydı acıyla ilk tanıştığında. Yetimliği hayatının her anına sirayet etmişti. Babası vefat ettikten sonra babannesi hergün kışın yiyecekleri tek çerezleri iğdeyi toplamak için ovaya gönderiyordu. Hafta sonları da abisiyle odun toplamaya gidiyorlardı komşu amcanın yanında.

Zaman çok hızlı ilerliyordu. Yürek çıkmazı zelzelelerle doluydu. Gönül bağında umut sekerattaydı. Rüzgârın terkisine binmiş uçuyordu zaman.

O sıralar babasını kaybedeli bir yıl kadar olmuştu. Artık ilkokul üçüncü sınıftaydı. Abisiyle bazen küçücük bedenleriyle simit satıyorlar bazen inşaatlar için tuğla taşıyorlardı. Güneşin altında çalışmak zaten koyu olan tenini iyice  koyulaştırmıştı. Ama bu onun suçu değildi ki...

Başını iyice gömdü göğsüne. Akan yaşları kimsenin görmesini istemiyordu. Öyle incinmişti ki. Ellerini ardına saklayarak yerine oturdu. Gözyaşları yağmura döndü. Canı öyle çok yandı ki. Oysa akşam babannesi, çabuk iyileşsin diye çam reçinesi sürmüştü ellerine. Hemen çekti ardından ellerini. Bu kez sıranın altına sakladı. Kimsenin yüzüne bakamıyordu. Akan burnunu kollarına sildi. Yere düşen mendilini alamamıştı çünkü. 

Sabah nasılda neşeyle gelmişlerdi okula. Sınıfa şarkı söyleyerek girmişti. Heyecanla sırasına oturmuş, keyifle defterlerini çıkarmıştı. Sonra Aziz öğretmen geldi. Yine çatık kaşlarıyla bütün sınıfa göz gezdirdi. Gür sesiyle "Günaydın!" diye gürledi.

Hep bir ağızdan "Sağol!" dediler. Yerine geçti Aziz öğretmen. Yoklamayı aldı. Sonra "Herkes mendilini çıkarıp masaya koysun. Ellerinizi de üzerine koyun" dedi. Elinde yine o ince ayva değneği vardı. Saçı uzun olanın başına, tırnağı uzun olanın eline, yakası olmayanın sırtına vura vura geldi Ali'nin yanına. Ali gururla uzattı ellerini. Kılık kıyafeti hem temiz hem düzgündü. Yakası da vardı. Tırnaklarını da daha bir gün önce kesmişti. Yırtmıştı dayaktan. Daha düşünmeye fırsatı olmadan ensesinden tuttuğu gibi kaldırdı Ali'yi öğretmeni. "Hiç sen bu elleri yıkamıyor musun hayvan. Bu pislik ne?" diye vurmaya başladı. O vuruyor Ali şaşkınlıktan ne diyeceğini bilemiyordu. Elleriyle kafasını saklamaya çalıştı. Ama öğretmenini daha çok sinirlendirmişti bu hareketi.

Kızgın boğalar gibi abandı üzerine. Tekme tokat dövmesi yetmemişti Ali'yi. Hızını alamıyordu. Öfkeden deliye dönmüştü. Kan çanağı gibiydi gözleri. "Gösteririm sana ben" dedi. Cepinden çıkardığı ustura ile Ali'nin ellerinin üzerini kazımaya başladı. Elleri kanıyordu zavallı Ali'nin. Ama acıyan, ellerinden fazla yüreğiydi. Sabah taşla sürterek yıkadım bile diyemedi Ali. Öfkesini alamamıştı Aziz öğretmen. Poposuna tekme savurup "Bir daha böyle gelirsen, gösteririm ben sana. Her gün bu eller yıkanacak demiyor muyum? Yıkıl karşımdan" dedi. 

Yıkıldı Ali. Aziz öğretmenin karşısından, hayattan yıkıldı. Okumaktan yıkıldı. Özgüvenden yıkıldı. Ali yıkıntılar arasında kalakaldı. 

Babası vefat etmeseydi, belki çalışmazdı Ali. Elleri de çatlayıp, reçine sürülmez, böyle kirli görünmezdi. Ali ister miydi elleri böyle olsun. O temiz titiz bir çocuktu. Ama çalışmaktan, soğuktan yarılıyordu işte.  Tek kremleri reçine idi. O da böyle ellerini kötü ediyordu. Aklı, yüreği, bedeni reçine gibi yapış yapıştı.

Eridi Ali. Adeta yok oldu sıranın altında. Neler geçti o minicik beyninden bilinmez. Fakat okumak çok kötü bir şey olmalıydı. Öğretmenler neden bu kadar kötüydü. Hicranı yüreğine pranga vurdu.  Babası yok diye mi bu kadar kızmıştı Aziz öğretmen. Babası niye gitmişti? Neden arkadaşları gibi o da oynayamıyor, istediğini alamıyordu. Neden çalışmak zorundaydı? Nefret etti okuldan, Aziz öğretmenden. Arkadaşlarından. İlk okulu bir bitirse gitmeyecekti okula. Okumayı bir söksün. Ah babası bir olsaydı. O zaman böyle kimse eziyet edemezdi ona. Hiç kimse vuramazdı. Ellerini böyle kazıyamazdı. O da okula gidebilirdi belki.

Ali hayatı boyunca o zalim günü asla unutmadı. Unutamadı. O utancı da. Oysa Ali'nin utanacak bir durumu yoktu ki. Bir ömür süren o acı yüreğinde hiç dinmedi. Dinmeyecekti de ..

                                          

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi