ALFRED HİTCHCOCK TADINDA BİR ANI
Kayınpeder hasta,
Hem de artık iyi hasta.
Hastaneden çıktıktan sonra bir haftadır evde, yatakta yatıyor vaziyette. Kayınpederi severim.
Nazik hassas kibar biridir, ince ruhludur. O dönemlerde böyle biri bulunmazdı. Kayınvalidem ona boşuna saraylı demezdi.
Asildi çünkü. Evin hanımı gibiydi. İnce ruhlu, düşünceli, nazikti.
Evin erkeği ise kayınvalideydi.
Kayınvalideyi de yedi yıl önce kaybettik. O günden sonra kayınpeder dünyaya küstü.
Normalde zaten az konuşan adam hepten susmuştu. Sanki herkese küs gibi oturuyor, kabullenemiyordu eşinin yokluğunu.
Hatta oğlu; "Sanki annemi biz öldürdük ya, şu babamın tribine bak" diyordu.
Dolayısıyla kayınpederin hastalığı bizi derinden etkiledi, her anımız onu düşünmekle geçiyor, üzülüyoruz onun için ve hep bir tedirginlik var bizde hastalığından dolayı.
Efendim o gün gece saat 00:00'ı geçmiş, 01:00'a doğru yol almaktayken, çocuklar çoktan uyumuş, biz de uykunun kollarına bırakmıştık kendimizi.
Gecenin bi yarısı evin çalan telefonuyla eşim dört elli ayaklı kendini yataktan attı aşağıya: "Hayırdır inşallah!" diyerek.
O dönemler evde sabit telefonlar hizmet veriyor, onlar da kendini kasmaktan, oldukları yerden kıpırdamadan, herkesi ayağına kadar çağırıyor, yanına kadar koşturtuyor.
Ben de hafif uyanır gibi oldum ama tam ayılamadım, konuşulanları duyuyorum ama...
Eşim “alo!” dedikten sonra önce uzun bir “yaaaa!”
Sonra “yapma yaaaa!” dedi.
Kısa bir sessizlikten sonra telefon kapandı.
Odaya bir hışımla girip;
"Hatice kalk, babam gitmiş yaaa" dedi.
Ben ise "Nereye gitmiş canım gece gece " deyivermişim.
O da " Ya, babamı kaybetmişiz kalk!" deyince; Ben hâlâ, uyku semesi salak salak
"Nereye kaybolmuş koca evde, bulunur canım ya, çocuk mu bu?" deyince;
Eşim birden bağırdı!
"Lan babam, ölmüş ölmüş" deyince
ben de birden bütün ışıklar yandı, yataktan top gibi fırlatmışım kendimi de artık günaydın bana da...
O an eşime sarılıp teselli etmek isterdim fakat zaman yok.
Hemen çocukların odasına koştum uyuyorlardı.
Onları bırakıp gidemeyiz, gece uyanırlarsa ağlarlar! Henüz ikisi de çok küçükler. Onlarla kalsam eşimi yalnız gönderemem, gecenin ikisinde...
Hemen alelacele giyinip çocukları da kucakladığımız gibi arabanın arka koltuğa yatırıp yola koyulduk. Ipıssız yollarda hiç konuşmadan uzun bir sessizlikte kayınpederin evine geldik.
Karların üstünde gıcır gıcır ses çıkararak. Arabanın farlarını görmüş olacaklar ki, daha biz çalmadan kapıyı, eşimin iki ablası açtılar, kocaman kocaman şişmiş gözlerle.
Hemen uyuyan çocukları yine kucaklayıp odanın birinde kanepeye ikisini de yatırdık, başlı ayaklı. "Aaaaay hemen çocukların üstüne bir battaniye alayım!" diye düşündüm. Zira soğuk, aralık ayı, ev de çok soğuktu.
Daha önce de anlatmıştım: ev yüz yaşından daha yaşlı, ahşap, iki katlı, küçük konak gibi girişte büyük bir oda, orada soba yanıyor ve diğer odalar da onunla ısınıyor.
Eşime baktım battaniye istemek için ki ooohoo...
O çoktan ablalarının kollarının arasında teselliyi arıyordu.
Evin en küçük ve de büyümeyen oğlu olarak. Baktım ondan fayda yok bana, kardeşler birbirine sarılmış, ağlaşıyorlar. Arada bizim ki kaybolmuş. "Durun ben de size eşlik etmem gerek, benim de sizinle ağlamam lâzım ama önce şu çocukların üstünü örteyim öyle" dedim fakat kimse duymadı beni.
Battaniye yorgan yastık takımları kayınpederin yattığı odada gömme dolapta "aaa oooo!.." Yine dönüp baktım eşime bir medet, "battaniye" diyebildim ama nafile, ablalarının kollarının arasında kaybolmuş gitmişti...
Dedim ki kendime "Hatice kuzu gibi adam korkma, zaten ölü, ne olabilir ki" diye verdim teselli kendime. Odaya girerken gözlerimi tek elimle sıkı sıkı kapattım, kapıyı açtım, bir gıcırtı, ev çok eski olduğundan her yerinden sesler geliyor. Yürüyünce yerden tahta döşeme sesleri...
Kapıların gıcırtısı, tahta gömme dolapların gıcırtı sesleri...
Bu evin bu kadar sesli olduğunu şimdiye kadar anlamamışım.
Kalabalıktan, şamatadan demek ki... Ama şimdi sanki ruhani ortama alttan ses efekti gibi bu sesler.
Tam odaya girdim, şeytan dürttü, parmaklarımı araladım, kayınpeder kuzu gibi yatağında yatıyordu...
Çenesini ve ayaklarını kurdeleli bağlamışlar kızlar. Pencereyi de aralık açmışlar, tül perde uçuşuyor. Oda buz gibi. Cam açık olduğundan ceryan yaparak kapı çaat diye kapandı birden.
"Oooo!.." Hemen odanın yanında yatağın karşısında ki dolaba uzandım, arkam ona dönük, sesli kapısını açtım gıcırt diye en üstteki iki battaniyeyi aldım hemen. "İki de yastık alayım başlarına" dedim.
Artık soğuktan mı, yoksa korkudan mı? Bilemem, bütün kanımın çekildiğini hissettim. Yastığın birini alıyorum diğeri elimden pat düşüyor, diğerini alıyorum, elimde ki pat düşüyor.
Ellerim kaskatı bir şeyi tutamıyorum.
Tam ikisini de kavradım,
"Pat" diye bir şey daha düştü!
Baktım elimdeki yastıklar duruyor, bu düşen şey neydi?
"Aman Allah'ım!.."
Kafamı robot gibi yavaş yavaş kayınpedere döndüm ki bir de ne göreyim! Onun kolu yataktan aşağı düşmez mi...
"Yaaa demez misin başını ayağını kurdeleli bağlamışsınız da bir kurdele de ellerine yapsaydınız olmaz mıydı!.."
Ben artık durur muyum ne battaniye ne yastık elimden fırlattığım gibi kapıya yöneldim, kapı da cam açık olduğundan cereyan yapıp kapanmıştı.
Uzanıyorum kapı kulpuna ama yetişemiyorum.
Uzanıyorum, arkamdan biri çekiyor sanki, üstümdeki hırka uzadıkça uzuyoor.
Önce "kedidir, kedi" diyeceğim ama evin kedisi de yıllar öncesi küsmüş gitmişti zaten.
"Kedideki kaprise bak!.."
"Bu kayınpeder olamaz ya yok artık Hatice, çividir, çividir" diye kendime teselli veriyorum.
Netice de eski dolaplar, çivi en mantıklısı bu durumda. O ara nasıl bağırıyorum eşime kimse sesimi duymuyor, son sesimle hem de...
Artık işi abarttım ben, "ne duygusuz bu adam" diyorum.
"Beni hiç merak etmiyor mu bu?
Ablalarını gördü beni unuttu.
İnsan demez mi, bu kız nerede bir bakayım?" diye...
Hem bağırıyor hem ağlıyor hem de kapıya uzanıyorum, son bir çaba ile kapıya elim değer gibi oldu ki... kapı açıldı birden. Ben o korkuyla orada bayılmışım. Ne kadar baygın kaldım onu bilemiyorum ama yüzüme serpilen buz gibi su taneciklerini hisseder oldum. Yanaklarıma buz gibi dokunan eli de... O el yanaklarıma şıp şıp vuruyor, alnıma dokunuyor,
Sanki kuyunun dibinden gelen "Hatice Hatice" seslerini duyuyorum. Aslında uyanır gibiyim fakat gözlerimi açamıyorum.
"Ya kayınpederse bu, ya gözlerimi açtığımda onunla göz göze gelirsem!" Hepten kalpten giderim bende ölürüm!.. Beni de onun yanın da yatırırlar...
"Hadi uyan artık yavrum,
Hatice hadi hadi artık aç şu gözlerini" derken kocaman o el başımın altından tutup beni kaldırmasıyla, oturttu, ben pat diye gözlerimi açtım ve eşimle göz göze geldim.
"Bir türlü uyanmak bilmedin be yavrum, bu nasıl kabustu böyle" dedi.
Başımı çevirdim ki odamda ve yatağımdayım...
Sizi gerdiysem affola...
Editör: Suna Türkmen Güngör