ANI
Giriş Tarihi : 04-02-2023 23:33

Alamancı Teyze

Yazan: Gülsüm Berk -ALAMANCI TEYZE

Alamancı Teyze

ALAMANCI TEYZE 

Her ne kadar amacımız hastaneye gitmek olsa da işlerimiz ters gidince, günü de kurtarmak adına deniz kıyısına indim. Nasıl kokusunu özlemişim. Nem kokan yosunlar, kıyıya vuran binlerce deniz kabuğu ile beraber kopmuş yengeç kolları, plastikten atıklar, efsane şarap şişeleri...

Nedendir bilmiyorum hep içimden kavonoza mektup yazıp denize fırlatmak geçer. (Bunu birgün mutlaka yapacağım)

Sahilin kumları ayağımıza dolsa da kenarda bulduğum bir sandalye muhtemelen orada oturmayı seven ve sürekli orada olan birine ait. Tabi köşede olunca oturmak bize düşen kumun ortasında sahilde sandalye bulmak kaç kişiye nasip olmuş ki?..

Denizin sesi, dalgaların öbek öbek kıyıyı dövmesi, nasıl ruhuma iyi gelir ki onlarca pskiyatıra bedeldir. Etrafta kimse yoksa kafan da dumanlı ise başlarsın şarkı mırıldanmaya... Müziğin sesini de açıp kendi sesini unutunca yanına gelen teyzeyi geç fark edersin benim gibi.

Tabi ses berbat.. Hemen sustum. "Ağzına sağlık yavrum." diye söze başladı.
Tabi dinlenen şarkı, "Gesi bağları" ise ben madalya bile takardım da neyse,
böyle bir karşılaşma ile başladı sohbetimiz.

Ordan, burdan, ilk çocuktan toruna kadar
Bulgaristan' dan Türkiye, sonra Almanya yolculuğuna kadar. O sırada çalan telefonumda olan kızıma merhaba diyecek kadar medeni.Yetmezmiş gibi dersinde Almanca var dediğimde kızımla ikinci kanaldan sohbet etmesi..

Yağan yağmurda beraber ıslanmak nasip olmuş olsa da belki bir daha görmeyeceğim biri. İnsanlarla sohbet etmeyi öteden beri seviyorum. Hayatın bütün güzellikleri büyükleri dinlemekte diye düşünüyorum. Ha unutmadan şeker gibi kadının şeker hastalığı da varmış, dedim. "Ablam sen daha şekersin ya, sende hastalık neden olsun?" Verdiği cevapta kendisi kadar şekerdi. "Bal olsam yenmem be yavrum..."

Konuştuk öteden beriden. Yarım saat içinde kırk yıllık ahbaplara taş çıkartacak kadar samimiydi. Şimdi pişmanım numarasını almadığıma. Sonra nasihatler etti, bir anne gibi. "Kadınsın Oku" dedi. Geç bırakılan okul hikayemi anlattım. Bana göre geçti. Ona göre hayatın tam ortasındaydım. Onca çabamı hiç hor görmedi. Nasıl da güçlü gördü beni. Emeğimi çabamı uğraşlarımı tebrik edip, "Oku! Çok oku." dedi.
Dedim; "Abla yüzlerce kitap okudum."
"Daha çok oku" dedi.

Başladım. Okuduklarımı saymaya, "Ben de okudum bunları." dedi. Hatta o kadar çok kitap sordu ki yetişemedim. Harry Potter bile okumuştu. Çok okuduğumu sanıp hiç okumamış olduğumu gördüm. "Elli beşli yaşlara geldiğinde, sen de benden çok fazlası olur, gözlerin şimşek gibi" deyince gülümsedim.

Ne gördü bilmiyorum ama hiç bahsetmediğim halde, "Sen şimdi yazarsın da” dedi. Başımı salladım birazcık var." dedim. "Yaz yavrum, ama gerçekleri, çenende güçlü kalemine değerse yürür gidersin" dedi. Hoşuma gitmedi desem yalan olur, muzipçe gülümsedim. Kendi kendime, 'eh işte' dedim. O kadar dolu dolu güzel bir sohbeti annem yaşındaki biriyle gelinden, oğlundan şikayetçi olmadan sadece kitaplarla konuşarak yapmış olmayı ne çok sevdim.

Bir kez daha bana hayat şunu öğretti kitap okuyan insanların gönül bağının her yerde ve çabucak kurulduğunu gördüm.

Yavaş yavaş sahil boyunca yanımızdan gönlümüze güzel bir anı bırakıp gitti. En son arkasına baktığımda sadece uzaktan görünen siyah montuydu. Bazı insanlar hayatımıza renkleri ile gelir. Her ne kadar montu siyah olsa da deryanın kıyısında ufka kadar uzanmış koskoca bir mavilikti... 


 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi